
Alie'nin Koruyucu Bitki Harmanı
- Doga Tiryaki
- 29 Haz 2024
- 5 dakikada okunur
Yazın en mayhoş zamanlarından birinde tatil için Mısır’a gitmek üzere bavulumu hazırlıyordum. Odada kendine hayrı olmayan küçük pervanem terden nemlenen alnımı ferahlatmaya çalışıyordu.
Bir gün sonra bu zamanlarda denizde yüzüyor olacaktım. Bunun için bavul hazırlama eziyetini yaşamaya değerdi. Her şeyi sığdırdığıma emin olunca anahtarımı Alie’ye emanet etmek için müsait mi diye aramaya karar verdim. Kahveyi yeni hazırladığını ve bei beklediğini söyleyince sevinerek yanına gittim.
Yaz güneşini kesen dalların serinliği altında bahçeyi geçtim ve verandaya vardığımda onu her zamanki yerinde gördüm. Gözlüklerinin arkasından gülümseyerek “Hoş geldin. Gel bak burası serin. Bir kahve içelim de öyle çık yola.” dedi.
Biraz sohbet ettikten sonra bana bir şey hazırladığını söyleyerek eve girdi. Sonra da elinde mavi renkli, camdan bir şişeyle geri döndü. “Bunu sıkarsan sana hiçbir haşere ve sinek yaklaşamaz.” Kokusu adeta ferah bir bambu ormanını çağrıştırıyordu. Başıma bela olan sinekler yüzünden çoğu tatilim zehir oluyordu. Alie yine çözümleriyle hayat kurtarmıştı. Şişenin boynunda rulo şeklinde bir kağıt duruyordu. “Notu da müsait bir vaktin olursa okursun. Mısır’da ayak izlerini görebileceğin bir kadın hakkında… Neyse, haydi sen uçağını kaçırma. Muhteşem bir tatil olsun!”
Şişeyi bavuluma koydum ve yola çıktım. Mısır’da otele vardığımda bavulumu açana kadar Alie’nin notu aklıma gelmemişti. Otelin sahiline dizilmiş büyük şemsiyelerden birinin gölgesine yerleştim ve notu okumaya başladım.
.
Mısır tarihinde izini bırakmış pek çok önemli isim oldu. Bunlardan biri de Hypatia’dı. M.Ö 370 de yaşadığı düşünülen bu kadın, o dönem dünyanın en büyük üniversitelerinden biri olan İskenderiye Üniversitesi’nin başarılı matematikçilerinden Theon’un ve bir pagan kraliçesinin kızı olarak dünyaya gelmişti.
Antik İskenderiye’nin ilk kadın matematikçisi, astronomu ve bilim kadınıydı. Bunun yanında gizli bilimlerle de ilgileniyordu. Annesinin pagan öğretileri üzerinde çalışmayı seviyordu. Annesi şehirden uzakta, teyzeleriyle birlikte yaşıyordu. Hypatia düzenli olarak onları ziyarete gider, bazı zamanlar ritüellere katılmak için kalır ve ardından okuldaki çalışmalarını sürdürmek üzere babasının yanına dönerdi.
O dönemde Hristiyanlık henüz yayılmaya başlamıştı. Hypatia inanç özgürlüğüne inan bir kadındı, başkalarının alanına girmez ve aynı saygıyı da beklerdi. Ancak karşı taraf bu saygıyı göstermek bir yana bu güçlü kadını yok etmek istiyordu.
Yine de yıllar boyu Hypatia kendini ve öğretilerini korumayı başardı. Kıtanın uzak şehirlerinden öğrencileri oldu ve bildiklerini öğretti. Binlerce parşömenin yanarak tarihin tozlu sayfalarına karıştığı İskenderiye Kütüphanesi’nde çalıştı. Ta ki tuzağa düşürülene kadar…
Bundan bir hafta önce annesini ve teyzelerini görmeye gittiğinde bir gariplik olduğunu sezmişti. Gün batımında ormanın yakınındaki eve varmış ve üç yaşlı kadını ağaçların arasında el ele bir ilahiyi mırıldanırken yakalamıştı. Ortalarındaki kaidenin üzerinde mermer bir çanak duruyordu. İçerisindeki taze su, oynayan dudaklar arasından esen rüzgarda dalgalanıyor, ona odaklanan gözlere bir şeyler gösteriyordu. Ritüel bitip mırıltılar sustuğunda annesi Hypatia’yı kolundan tuttuğu gibi eve götürdü. Ona artık şehirden uzakta, onunla birlikte kalması gerektiğini söyledi. Ancak Hypatia bunu kabul edemezdi. Öğrencilerini ve çalışmalarını birkaç bağnaz adamdan kaçmak için terk edemezdi. Annesi kızını ikna edemeyeceğini biliyordu. Kader böyle yazılmıştı. Bunu onun kararlı gözlerine baktığında görebiliyordu. Yine de eğer bir gün daha yanında kalabilirse onun için bir karışım hazırlamak istediğini söyledi. Bu karışımı her gün vücuduna sürmesini tembihledi. Kızını bu karışım sayesinde kötücüllerden; büyücüler, zehirler ve haşerelerden koruyacağını umdu. Fakat kaderde yazılanı değiştirmenin tek yolu onu yanında kalmaya ikna etmekti.
O akşam Hypatia, annesi ve teyzeleriyle yaz gün dönümü kutluyorlardı. Annesi karışımda kullanacağı uçucu yağları ve diğer malzemeleri tezgaha dizdi: Citronella yağı, fesleğen yağı, okaliptüs yağı, çay ağacı yağı, lavanta yağı, kekik yağı , karanfil yağı ve limon otu özü suyu.
Karışımı gün ışığından etkilenmemesi için koyu renkli bir şişeye hazırladı. Her bir yağı kokusunun yoğunluğuna göre ekledi ve toplam 50 damla yağ karışımını limon otu özü suyuna karıştırarak bir vücut losyonu yaptı.
Kızına kötü niyetli her kim yaklaşsa bu koku onu yanıltacak ve uzaklara gönderecekti. Hypatia eve dönüş yolunda losyonu sürdü.
İlk kez durduğunda yolda atını ürküten bir yılan gördü. Attan indiği anda yılan losyonun kokusuyla birlikte irkilerek kayaların arasında kayboldu. Sonra gün ışığının yakıcı sıcaklığında uçuşan sinekleri gördü ve elini uzattı. Tüm sinekler hızla uzaklaşarak gözden kayboldular. Hypatia hızla yeniden yola koyuldu. Bir süre sonra yolda misyonerlerle karşılaştı. Bu adamlar acımasızlardı,, bağnazlardı ve Hypatia’dan nefret ediyorlardı. Onun görür görmez durdular fakat Hypatia atıyla yanlarından geçerken onu durdurmak istemediklerine karar vererek yollarına devam ettiler. Annesinin muhteşem karışımı sayesinde neredeyse görünmezdi.
Fakat kaçmak onun hayata bakış açısına ters düşüyordu. Kendini bu tılsım altında gizlemek ve korku içinde susmak.
Küçük yaşlardan itibaren akranlarından akıllı ve çalışkan olmuştu. Yirmili yaşlarından itibaren danışılan bilge biri olarak görülmüş ve babasını matematik, astronomi ve felsefe gibi alanlarda çoktan geçmişti. Otuzlu yaşlarda ise hem bir öğretmen hem de bir bilim insanı olarak saygı gören bir kadındı. Bu nedenle dik başlı ve özgüvenli bir karakteri vardı. Aynı zamanda annesinin bitkiler konusundaki uzmanlığına ve doğanın sihrini kullanma yeteneğine de sahipti. Yine de adil olmak onun her zaman önceliğiydi. Haksızlık yapılmasına asla dayanamazdı. Bu nedenle bu sihri araştırmak ve kişisel çalışmalarını yürütmek haricinde başka insanlar üzerinde asla kullanmazdı.
Haftalar geçti. Hypatia İskenderiye’nin bir zamanlar şarkılar söylenen, felsefe üzerine tartışmalar yapılan, bilim ve sanatla kaplı sokaklarında artık sadece korku ve eziyet görür olmuştu. Annesinin onun için hazırladığı karışım neredeyse bitmek üzereydi. Bir savaşçı değildi belki ama sözcüklerin gücüne inanırdı. Belki de zamanı gelmişti. Sokaklarda terör estiren bu insanlardan daha fazla gizlenmesinin anlamı yoktu.
Hypatia’nın açığını kollayan misyonerler, çok geçmeden sınıflarına ve oradan da öğrencilerinin zihinlerine sızdılar. İnsanlar, korku ve sevgiyi, şefkat ve iltifatı birbirine karıştırdılar. Annesinin hazırladığı karışım ne yazık ki beyinleri yıkanan bu insanlara karşı koyamazdı.
Hypatia araştırmalarına ait defterlerini ve önemli parşömenlerini annesine götüremeye karar verdi. Olası bir saldırıda tüm bu hazinenin yakılmasına asla göz yumamazdı. Şehrin çeşitli yerlerinden sıkça kundaklama ve saldırı haberleri gelir olmuştu. Bir sabah erkenden atını yükledi ve İskenderiye’nin taş sokaklarında dörtnala yola koyuldu. Kimseye görünmeden kalabalığın içerisinden geçti ve şehri terk etti. Annesi kızının neden geldiğini biliyordu. Onu zapt etmek ve kalmaya ikna etmek için yeniden çabaladı, fakat nafile sözlerine sevgiyle yanıt veren kızı, sadece teslim ettiği eşyaların güvende olmasını istiyordu. Bunun üzerine annesi Hypatia’yı kendisi hariç kimsenin bilmediği bir mağaraya götürdü. Kitaplarını, parşömen ve defterlerini birlikte bu mağaraya gizlediler. Ardından da kapısını mühürlemek üzere bir ritüel gerçekleştirdiler.
Ne yazık ki Hypatia tüm bunları yaparken yalnız değildi. Evden ayrıldığı anda misyonerlerin suikastçıları onu takip etmiş ve piskoposa gösterecek bir kanıt bulmak için annesinin evine kadar gelmişlerdi. Hypatia annesinin yanından ayrıldığı anda eve saldırmışlar ve tüm ailesini öldürmüşlerdi. Zavallı kadının evinde buldukları objeleri de yanlarına kanıt olarak alarak şehre dönmüşlerdi.
Kanıtlar Hypatia’yı bir cadı ve kafir olarak damgalamak için yeterliydi. O gün okulda ders anlatırken öğrencilerinden biri aniden saldırgan sözler ve davranışlarla üzerine yürüdü. Bu yükselişi ardından sınıfta bir uğultu ve ardından karmaşa başladı. Hypatia, iri kıyım iki öğrencisi tarafından kollarından sürüklenerek dışarı çıkarıldı. Pek fazla direnç göstermedi, bağnazlıkla savaştığı tek cephede savaşı kaybetmişti. Ardından acımasızca sokağa fırlatılıp atıldı ve işkence ile öldürüldü. Ondan o kadar korkuyorlardı ki kalan parçalarını da yaktılar.
Fakat Hypatia bilgeliğini aktardığı tüm sayfaları yüz yıllar boyunca mağarada saklamayı başardı. Hiç bir misyoner, asker veya yangın mührü annesinin koyduğu kal kırmayı başaramadı.
Ben de senin için koruyucu bir losyon hazırladım. Elbette benimki daha çok böceklere karşı işe yarasın diye yapılmış bir karışım ama biliyorsun sihirli bir dokunuş yapmadan da asla bırakmam.
Maceraların sırasında sana kalkan olsun!
Commentaires