top of page

Bir Elmasın Hikayesi

  • Yazarın fotoğrafı: Doga Tiryaki
    Doga Tiryaki
  • 9 Şub
  • 5 dakikada okunur

Albina genç ve korkusuz yaşlarının büyük bir kısmını anneannesine bakarak geçirdi. Kendisi henüz bir lise öğrencisiydi, annesi ailesine bakmak için çalışmak durumundaydı ve babasını hiç tanımamıştı. Çoğunlukla akranları dışarıda eğlenirken evin işleriyle ilgilenir, yemek yapar ve ağır demans rahatsızlığı olan anneannesine bakardı. Bu düzenin içine doğmuştu, anneannesinin sağlıklı yaşlarına dair pek hatırası yoktu. Sadece annesine ait birkaç fotoğraf belki mutlu oldukları bir zaman dilimine ait anılara dair kanıt olabilirdi.


17 yaşına bastığında artık evin hasta ve yaşlı kokan havasından, annesinin her gece masada bıraktığı izmarit yığınından, okulda görünmez ve ucube olmaktan bıkmıştı. Sonunda üniversiteye gitmek için farklı bir şehir seçti ve burslu kazandığı ilk okula gitti. Suçlu hissetmek istedi ancak, böyle bir duyguya sahip değildi.


İyi olduğu tek konuda okumaya başladı, kimya. Bu muhtemelen tanımadığı babasından ona miras kalan bir yetenekti çünkü annesi sadece basit ilerden anlayan basit bir kadındı. Albina üniversiteye başlarken sıska, soluk tenli, pırasa saçlı, farklı görünen fakat bir o kadar da hayatı ve özgürlüğü keşfetmeye aç bir genç kadındı. Sadece nasıl yapacağını bilmiyordu, kimse ona öğretmemişti.


Ergenlik yıllarının onda bıraktığı en büyük miras korkularıydı. En büyüğü de gelecekte aynı anneannesi gibi mutsuz, hasta ve yaşlı bir kadın olmaktı. Yine de iyi yanından bakınca korkuları onu hayata dair sorumsuz davranışlardan korudu. Vücuduna, sağlığına dikkat etti, erkenden para kazanmaya başladı, uyuşturucudan ve erkeklerden uzak durdu. Bu açıda kendiyle gurur duyuyordu.


Mezun olduktan sonra bir kimya laboratuvarında asistanlık yapmaya ve kazandığı para sayesinde kendi evinde yaşamaya başladı. Ev döndürmek konusunda fazlasıyla deneyimliydi. Ancak bir zamanlar gizli saklı süren bir alışkanlık ev kendine ait olunca iyice ayyuka çıktı. Her gün yaşlandığına dair bir işaret görmek için düzenli olarak aynada vücudunu inceliyordu. Bu alışkanlık onun için öyle bir noktaya gelmişti ki sonunda tavandan yere, duvarlardan zemine bir odasını komple aynayla kapladı.


Fakat yıllar geçtikçe aynanın karşısında incelediği vücudunda çeşitli prüz ve değişiklik keşfetmeye başladı. Emin olmak için bazen saatlerce çırılçıplak odada vakit geçiriyor, bunun sadece küçük bir değişiklik olduğuna emin olana kadar kendini sakinleştirmeye çalışıyordu.

Gençleşme üzerine araştırmaların yetersizliği, teknolojilerin azlığı sinirlerine dokunuyordu. Gidip estetik yaptırmak bir çözüm değildi, organlarının bile değiştirilebilmesi için belli bir sınır vardı. Bilimin sunduğu kısıtlı çözümlerin yanı sıra bir alan vardı ki yüzyıllardır insan aklının sınırlarını zorlayan, tanrı rolünü çalan, tek çözüm yolu: Simya


Albina yaşlanmak istemiyordu evet, ancak yaşantısından da memnun değildi. Beynini kemiren daimî huzursuzluk her uyandığında ve her nefes aldığında oradaydı. En yakın arkadaşı aynadaki yansımasıydı. Kendini tam anlamıyla bir kadın olarak bile göremiyordu, cinselliğini keşfetmeyi pek çok kez denemişti fakat vücudunu bir türlü sahiplenemediği için bu davranış onda tiksintiden başka bir karşılık bulmamıştı.


Böylece araştırmaya koyuldu. Bu bedende ve varoluş halinde mutlu olmadığı için kendine yenisini yaratmaya karar verdi. Tek şartı bilincini korumak ve deneyimlemeye devam edebilmekti. Sahip olacağı bedenin sağlam ve deforme olamayacak bir yapıda olması yeterliydi. Ölen insanları elmasa dönüştüren bir teknoloji vardı ancak bu sadece bedenin dönüşümünü gerçekleştirebiliyordu, Albina’nın ihtiyacı olan dönüşüm bunun çok ötesindeydi.


Simya, kimya alanında derin bilgi ve bir miktar da bilimsel bilginin ötesine geçmeyi gerektiriyordu. Albina alanında başarılı bir kimyagerdi, ancak varolan bilginin ötesine geçmek için şehirde yaşayan insanın erişebileceği tek kaynak internetti. İstediği bilgiyi Google’dan aratarak bulmak imkansızdı. Bu nedenle doğrudan yasadışı internet üzerinden araştırmaya koyuldu.


Sonsuz yaşam sadece kendisine özel bir ilgi alanı değildi, milyonlarca insan servetlerini bu uğurda harcıyordu. Pek çoğu insanlık dışı deneyler için yasadışı internet üzerinden alışveriş yapıyordu. Onun tek ihtiyaç duyduğu şey ise istediği prosedürün adımlarını içeren reçeteydi. Bir ilan yayınladı ve beklemeye koyuldu.


Bu bekleyiş adeta hayat enerjisini değiştirdi. İçinde yükselen heyecanla birlikte hayatında hiç gitmediği barlar sokağında sarhoş olmaya karar verdi. Aynı gece yine gözüne hep pis görünmüş Çin restoranından tadını hep merak ettiği noodlelardan yedi.


Sabah evinde, kendi kusmuğunun içinde uyandı ve baş ağrısından canı yanarken duş alıp bir şekilde kendini koltuğa attı. Mesajlarını kontrol ederken gerginlikten tırnak etlerini yoluyordu. Vakit öldürmek için televizyonun karşısına geçti ve marketten aldığı, hayatında hiç tatmadığı cips paketlerinin hepsini açarak önüne dizdi. Saatlerce film kanallarını gezerken sadece cips yedi. Yıllarca haşlanmış sebze ile beslenmişti. İnsanın cips yerken kendini neden durduramadığını ilk kez o gün anladı.  


Başka ne yapabilirim diye düşündü. Kısa bir süre içerisinde bedenine ihtiyacı kalmayacaktı. Onu istediği gibi kullanabilirdi. Gece yeniden dışarı çıktı ve tekinsiz bulduğu dans kulüplerinden birine girdi. İnsan terinin ağır kokusu midesini bulandırsa da yılmadı. O gece ilk kez bir erkekle birlikte oldu . Bu deneyimini tanımlayamadı, ancak gece beklediğinden daha eğlenceli geçmişti ve beklemediği kadar umursamaz bir mutluluk yaşatmıştı ona. Yeterliydi.


Ertesi gün hala gelmeyen mesaj yüzünden histeri ve hayal kırıklığı ile başa çıkmaya çalışıyordu. Fakat biliyordu, mutlaka birilerinde bu bilgi vardı. Pazartesi günü laboratuvara gittiği gün ilk kez iş arkadaşları ile konuşacak bir hafta sonu yaşadığını ve odada bir ucube gibi olmanın ötesinde, merak uyandıran kişi olduğunu fark etti. Akşam eve döndüğünde ise ayna kaplı odasını iki gündür ziyaret etmediğini fark ederek merakla koştu ve soyundu. Sorumsuz yaşadığı bu iki günün sonucunda vücuduna ağır hasar verdiğine emindi. Hevesle kusurlarını ararken telefonundan gelen sese irkildi ve koşarak salona döndü.


Biri teklif vermişti, biri ilanını ciddiye almıştı. Adam görüşmeyi teklif ediyordu. İkiletmeden bu gizemli yabancıyla buluşmayı kabul etti.


Hep filmlerde gördüğü yasadışı işlerin döndüğü o köprü ayağında, gece yarısı adamla buluştu. Adam onu lüks bir araçla alarak şehir dışına doğru götürürken durumu anlamaya çalışıyordu. Şoför, efendisi olarak bahsettiği kişinin kendisini evinde ağırlayacağını söyledi.


Lüks, karşısında beliren bu malikane için yeterli bir tanımlama değildi. Tanıştığı adamın kim olduğuna dair en ufak bir fikri yoktu ancak istediği dönüşüm konusunda elinde bilgi olduğunu söylüyordu. Ona laboratuvarını ve kitaplarını gösterdi. Süreç çok basitti, simya metallerini kullanarak ve kitabın içerisinde yer alan tarifi uygulayarak Albina’yı önce sıvı haline getirecekti. Ardından sıkıştırma işlemi uygulayarak onu bir kristale dönüştürecekti. En basit haliyle böyleydi…


Bu bir alışveriş olacaktı. Bu, adam için değerli kaynaklarımı tüketeceği maliyetli bir operasyondu, Albina'nın adamın anlattıklarından anladığı buydu. Albina ise bu sayede bir elmas haline gelecek ve sonsuza dek yaşayacaktı. Daha önemlisi bu denli bir zenginliği ve hayatında görmediği bir yaşamı deneyimleyebilecekti. Kim bilir belki jenerasyonlar boyu el değiştirerek farklı deneyimlere kapı açacaktı.


Uzatmadan kabul etti. Beklemenin bir anlamı yoktu, adam ne derse itaatkâr davranmaya karar verdi. Konuşması ve görünüşünden güvenilir olduğu, daha önemlisi soylu bir kandan geldiği belliydi. Anlaşma ardından bir yardımcı eşliğinde laboratuvara indiler. Albina soyunarak adamın gösterdiği büyük metal varilin içine girdi. Kapak vakumla kapanınca görüşü kayboldu ancak bir süre sonra başlayan ve uğultu halinde yayılan ses hala var olduğunu ona hissettirtiyordu. Ses yükseldikçe titreşim önce zihnini sonra vücudunu ve kalbini içine aldı. Albina, nefesi daralsa da dişini sıkarak basınca dayanmaya çalışıyordu. Dişlerinin arasından akan salyaları ve kendini sıkarken sızlayan ses tellerinden çıkan sesi duyabiliyordu. Bir süre sonra nereden geldiğini anlamadığı bir sıvı yavaş yavaş varili doldurmaya başladı. Ayaklarının etrafında serinliği hissedebiliyordu. Zaten dar olan varilin içinde, ses, titreşim ve basınçtan hiçbir uzvunu oynatamıyordu. Sakince beklemek durumundaydı.


Sıvı varilin içinde yükseldikçe hissettiği basınç ve nefes darlığı da yok oldu. Bir süre sonra da ses kayboldu ve varilin kapağı açıldı. Aydınlığı hissetse de çevresini görsel olarak anlamlandırmakta zorlanıyordu. Bu farklı bir algı gibiydi. Sonra farklı bir kabın içini doldurdu ve beklemeye koyuldu. Yavaş yavaş vücudu ısınmaya başladı, sanki ısıyla birlikte tüm hücreleri bir araya gelmeye çalışıyor gibiydi. Sanki hacmi, varlığının kapladığı alan küçülüyordu. Küçüldükçe yoğunluğunu hissetmeye başlıyordu. Enerji dolu bir atom parçasına dönüşüyordu. Işıldıyordu belki de aydınlanıyordu, hayatında hissetmediği bir yükseklikteydi ruhu. Uyuşturucu aldığı gece gibi ama uyuşmaksızın…


Ve sonunda bitti. Albina yaklaşık 1000 karatlık, rengi hafif sarıya çalan, şekli oval bir elmas haline geldi Özenle incelendi ve binlerce yıl ömrünü sürdüreceği, onu nazik kıvrımlarla kavrayan güçlü bir montürün içine yerleşti. Kaygıları yoktu artık, bildiği duygulara ait hafızası da uzak bir anı gibiydi. Hafızasının yavaş yavaş kaybolduğunu hissedebiliyordu. Eski benliği ondan uzaklaşırken büyük bir haz duydu. Kendini bildiği ve belki de aslında varlığını hiç hissetmediği bu dünyada yeniden dünyaya geldi.

Comentarios


bottom of page