top of page

Bir Dorian Gray Hikayesi

  • Yazarın fotoğrafı: Doga Tiryaki
    Doga Tiryaki
  • 3 Oca 2023
  • 6 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 10 Oca 2023

Karlı bir kış gününde herkes sıcacık evinde otururken, Dian pijamalarına veda ederek, patronu için düzenlediği yılbaşı kutlamasına gidiyordu. Parti başlamadan eve dönmeyi planladığı için üzerine rahat kıyafetler giymeye karar vermişti.


Sokaklar boştu, hafta boyunca yağan karın bembeyaz görüntüsü altında şehir, kutlama yapmaya hazırlanıyordu. Yol boyunca pencereleri izledi, yılbaşı ağaçlarından yayılan ışıkları görbiliyordu. Bir ara, kaygan buzda ayağı kayınca sessiz bir küfür savurdu. O kadar soğuktu ki, her nefesinde ağzından dumanlar çıkıyordu. Tatil döneminde uzayan seferler nedeniyle bir saate yakın metroyu bekledi. Bazen işi hayatından önce gelmek zorundaydı, artık bunu kabullenmişti.


Patronu babacan bir adamdı. Bir keresinde, tam da 65 yaş doğum günü kutlaması sonrasında, onun için en pahalı brendi şişelerinden birini açmış ve bir saate yakın onunla sohbet etmişti. Kendini onun güvendiği ve değer verdiği adamlarından biri olarak görüyordu. Ne de olsa onun tüm etkinliklerini, yemeklerini düzenleyen ve daha pek çok özel işine de koşan kendisiydi. Bu düşünceler yol boyunca içini biraz rahatlattı.


Ofise vardığında hemen etkinlik alanını ziyaret etti ve ikramlarda bir eksik var mı diye kontrollerini yaptı. Her zaman detaylara olan dikkatiyle, kusursuz işleriyle övünürdü.Yine övüneceği bir iş yapacaktı.


Parti binanın çatı katında gerçekleşecekti. Bu özel etkinlik alanı sadece üst düzey yöneticilere hizmet etmek üzere kullanılıyordu. Binada çalışan pek çok kişinin aksine Dian, elinde soğuk bir kadeh şarapla pek çok kez bu muhteşem şehir manzarasının tadını çıkarmıştı. Bunu mesleğinin en güzel avantajlarından biri olarak görüyordu.


Ancak o gün tam tersine, olabildiğince erken çıkarak evine dönmek, sıcacık battaniyesinin altında en sevdiği filmleri izleyerek keyif yapmak istiyordu. Barda oturmuş bunları düşünürken patronu içeri girdi. Gördüğü hazırlıklar karşısında yüzünde gurur duyan ve heyecanlı bir gülümseme belirdi. Tavandan sarkan uzun tüllerle ayrılmış locaların içlerinde gümüş içki kovaları ve oldukça davetkar ikramlar sunulmuştu. Odanın camdan duvarlarından manzarayı izlemek isteyenler için kürkle kaplı sıcacık koltuklar ve tam merkezinde tavana monte edilmiş camdan bir şömine yanıyordu. “Evet... Sevgili Dian! Seni tam da burada bulmayı umuyordum. Bu hafta senin için yoğun ve yorucu geçti biliyorum. Lütfen bu gece burada bizlere eşlik et ve biraz eğlen olur mu?” Yanıt beklemeyen busoru karşısında Dian, patronunu reddetmek kabalık olacağı için boyun eğmek zorunda kaldı.


Bu sırada aynada partiye hiç de uygun olmayan kıyafetlerini incelerken isteksiz isteksiz gülümsedi. Toparlanıp kapıda misafirlerini karşılamak üzere yerini aldı. Patronu salondan çıkarken omzuna dokunarak memnuniyetini gösterdi. Salonda en sevdiği Brahms parçalarından biri çalıyordu. Dian zengin olmasa da her zaman zevkli bir adam olduğunu düşünürdü.


İlerleyen saatlerde salonu defileden fırlamışçasına iddialı kadınlar, stil sahibi erkekler ve mevki sahibi ağırbaşlı insanlar doldurdu. Şehrin en yüksek binalarından birinde, karlı gökyüzünün içerisinde, görkemli camdan bir odada insanlar konuşuyor, ticaret yapıyor, dans ediyor ve gülüşüyorlardı. Saatler ilerledikçe çeşitli gösteri ve sanatçılar ardından bir jazz grubu sahne aldı ve tatlılar servis edildi. Dian barda, her zamanki gözlem noktasından misafirlerini izlerken çoktan 3 kadeh şampanyayı bitirmişti. Etrafta biraz dolanmaya karar verdi. Tanıdığı bazı simaların yanına giderek selam verdi. Bir ara, değerli yağlı boya eserler ve mistik objeler toplayan koleksiyonculardan oluşan bir grubun sohbetine kulak misafiri oldu. Şimdiye kadar edindiği izlenime göre, ancakzenginlikleri sebebiyle hayatta tatmin duygularını yitirmiş insanlar bu tipte lüks uğraşlarla ilgileniyorlar diye düşündü ve patronu da onlardan biriydi.


Bu sırada omzunda nazik bir dokunuş hissetti. Arkasına baktığında kan kırmızısı özel dikim takımıyla oldukça yakışıklı ve duruşundan anlaşıldığı kadarıyla soylu görünen bir adamla karşılaştı. Hafif çakırkeyif olduğu belliydi, adam genç gibi dursa da konuşmaya başlayınca hal ve tavırlarından en az 70 yaşında denebilirdi. “Merhaba Dian, lütfen bana özel odanın nerede olduğunu gösterebilir misiniz?” Dian şaşkınlığını gizlemekte zorlanıyordu. Gizli odanın anahtarı sadece kendisinde ve patronun asistanında vardı. Şu durumda misafirinin direkt kendisine bunu sorması odayı bildiğini gösteriyordu. “Ah, kusuruma bakma çok direkt söyledim galiba. Biz, yani patronun ve ben o odadaki özel şampanyalardan içmek istiyoruz, mümkünse.” Dian bir gözle odanın öbür ucuna, patronuna ve konuştuğu kadına baktı. Kadeh kaldırıyor ve gülüşüyorlardı. Patronu eğlenirken onu böyle bir konu için rahatsız etmeye çekindi. “Eğer patronundan teyit almak istersen kendisine sorabiliriz.” diye ekledi misafiri. Dian da panikleyerek “Gerek yok, ben halledeceğim.” dedi ve sabırsız misafirini de daha fazla bekletmeden hızlıca giderek şişeleri almaya karar verdi. Asansöre doğru yürürken misafiri de ona gülümseyerek eşlik etti. Konuşurken ağzından nane ve saçlarından parfümünün pahalı kokusu yayılıyordu. Misafirinin etkileyici bakışları ve hükmeden tavırları Dian’ı çoktan etkisi altına almıştı.


Asansörü beklerken adam yakınarak “Ben ne kadar da kaba bir insan oldum!” dedi ve ona gülümsedi. “Kendimi tanıtmadım bile, benim adım Dorian. Ben bir koleksiyoncuyum.” Onu baştan aşağı süzdü. “Anlıyorum ki sen de bu kıtanın gördüğü en kudretli patronun sağ kolusun.” Dian bu yorum karşısında verecek bir yanıt bulamadı, utandığı anlaşılmasın diye gözlerini kaçırarak gülümsemeyi tercih etti. Kendi inanamasa da aslında önemli bir insandı ve burada onlarla eğlenmeyi pekala hakediyordu. Ancak asansör kata vardığında bunun pek de önemi kalmamıştı. Koşar adımlarlaönden giderek uzun holü geçti. Amacı patronunun odasına misafirinden önce varmaktı ve özel bölmenin yerini ona göstermeden işini halletmekti. Patronu anahtarı ona ilk kez teslim ederken, bu odaları sır olarak saklayabilmek için eski zamanlarda onları inşa eden insanları öldürdüklerini anlatmıştı.


İçeri girerken ışıkları kapalı bıraktı. Odanın kapısı duvarda kamufle olduğu için ilk bakışta görünmüyordu. Dian, duvarla aynı renge sahip minik kapağı kaldırdı ve altındaki küçük deliğe boynundaki kolyede gezdirdiği anahtarı sokarak yavaşça çevirdi. İçeriden bir klik sesi duyuldu ve ağır metal kapı süzülerek açıldı. İçeri girmeden misafiri geldi mi diye arkasını kontrol etti, yavaş adımlarla yürüyen Dorian henüz holdeydi.

Oda şaşırtıcı derecede genişti, içerisi pahalı deri ve puro kokuyordu. Dian için patronunun servetine erişebilmek bir ayrıcalıktı. Bu durum onu aynı zamanda geriyordu. Bu odaya çok nadir gelirdi ve aslında misafirinin bu ofise ayak basmaması dahi yasaktı.


Bir duvar sadece üzerinde anahtar delikleri bulunan çekmecelerle kaplıydı, tam ortada altından büyük bir kasa ve kenarında boy boy deri evrak çantaları duruyordu. Dian odanın diğer köşesine yerleştirilmiş ve özel ışıklandırılmış bara doğru yöneldi. Soğutucudan şişeleri aldı. Hızlıca odayı terk etmek üzere arkasını döndüğünde kapı aralığında duranmisafiriyle karşılaştı. Kenara yaslanmış etrafı dikkatli gözlerle incelerken bir yandan da elinde gezdirdiği kokteylden kalmabir kaşıkla oynuyordu. “Ne kadar gizemli bir oda...” derken içeri yürüdü. “Brendi ve puro kokusunu alabiliyorum.” Bara doğru ilerledi ve ahşap puro sandığına yaklaştı. “Yakından bakabilir miyim? Belki bu purolardan kendime de alırım.” Dian adamın varlıklı olduğuna emindi, bunu puro için yaptığı yorumdan da anlayabiliyordu. Neden olmasın diye düşündü, odayı çoktan görmüştü ve muhtemelen bu odanın çok benzeri kendi evinde de vardı.


Misafirine yer açmak için yanından geçmeye çalışırken, Doiran koluna çarptı ve elindeki şişelerden biri o şiddetle yere düşüp parçalara ayrıldı. Bu onun için bir şok anıydı. Başına gelenler hep bu sarhoş adam yüzündendi. En azından halıyı leke olmaktan kurtarayım diye düşünerek asansörü beklemeden yangın çıkışına yöneldi. Alt kattaki temizlik odasına gitti ve malzemeleri kaptığı gibi yukarı geri koştu. Oda karanlık olduğu için misafirini yansıyan şehir ışıkları altında izledi. Patronunun devasa masasına yaslanmış, purosunu içeriken onu bekliyordu. Üflediği dumanın arkasında keskin mavi gözlerini görebiliyordu, ona avını izleyen vahşi bir hayvan gibi bakıyordu. Bu varlıklı ve soylu görünen adam belki de tehlikeliydi. Başına daha fazla bela istemiyordu, bu nedenle hızlıca temizliğe girişti. Dorian gülümsedi ve sessizliği bozarak “Sevgili Dian! Sizinle tanışmak büyük bir zevkti. Bunca zahmete girdiniz, izin verin sizin için şampanya şişelerini yukarı ben götüreyim. Lütfen burada yaşananları unutalım, inanın kimse ne olduğunu anlamayacak. Herkes alkolün etkisinde öyle mutlu ki... Yukarıda görüşürüz sayın arkadaşım.”


İşi bitince Dian da yukarı geri çıktı. Yaptığı bu sorumsuzluk sebebiyle kendine çok kızgındı! Sadece pahalı bir şampanyayı kırmakla kalmamış, tanımadığı ve her şeyin sebebi olan bir misafire, patronunun gizli odasını alenen ifşa etmişti. İçeri girdiğinde parti aynı hızıyla devam ediyordu. Camlarda ısıdan buhar izleri oluşmuş ve alkol insanları etkisi altına almıştı. Saat ilerledikçe geriye flört eden ve öpüşen insanlar kaldı. Patronu da kendine ayırdığı locada Dorian ve iki kadınla birlikteydi. Bu özel misafirin üzerindeki etkisini aralarındaki mesafeye rağmen hissedebiliyordu.


Locadaki herkes çekici sesi ve bakışları altında büyülenerek onu dinliyordu. O anda içinde bir öfke kabardı, kendini ona muhtaç ve çaresiz hissetti. İsmi kafasında yankılanıyordu, Dorian! Bu adam onu kullanmıştı, şimdiyse işini bitirmiş ve onu bir kenara atmıştı.Bütün suç kendisine kalacaktı. Neyse ki halıyı çok iyi temizlemişti, kimse şampanyanın başına gelenleri bilmeyecekti.


Yılbaşı tatili sonrasında Dian yenilenmiş ve yeni yıla hazır bir şekilde ofise döndü. Masasında küçük bir hediye kutusu buldu. Çok sevindi! Demek patronu ona emekleri ve çalışmaları için böyle teşekkür etmek istemişti. Paketi açınca altından lüks sayılabilecek ahşap bir kutu çıktı. Bir yanında “DG” harfleri kazınmıştı. Ön tarafındaki küçük metal düğmeye bastı ve kutu klik sesi çıkararak yavaşça açıldı. Kan kırmızı kumaşın içersinde düğme büyüklüğünde bir çift elmas kol düğmesi duruyordu. Aynı zamanda içerisinde bir de not yazıyordu. “Teşekkürler Dian! Bir hayat karşılığında başka bir hayat... Lütfen bu hediyemi ödediğin bedel karşılığında kabul et” notun altında aynı kutunun üzerindeki gibi “DG” imzası vardı.


Elindeki kutuyu ve notu incelerken durumu anlamaya çalışıyordu. Bu sırada koridorda patronunun asistanı Nadia’nın çivi topuklarının sesini duydu. Nadia her zamanki ruhsuz haliyle odadan içeri girdi. Ona, patronu için çok kıymetli bir tablonun kaybolması sebebiyle kovulduğunu söyledi. Söylerken yüzünden zevk aldığını okuyabiliyordu. Bu nedenle, sadece kovulmuş olmasının ne kadar şanslı bir durum olduğunu ve başka biri olsaydı durumun çok daha ciddi sonuçlarının olacağını söyledi. Kapıdan çıkarken odaya göz gezdirdi. “Hemen binayı terk et ve bir daha asla buraya adım atma!” dedi ve topuklarını vurarak gitti.


Sahip olduğu ve kendine değer kattığına inandığı tek iş de böylece ellerinin arasından kayıp gitti. İçini buz gibi bir ateş kapladı. Yaşadığı şaşkınlık ve üzüntünün verdiği duygu iniş çıkışlarını biraz olsun dindirmeyi başarınca yukarı, patronunun yanına çıkmak üzere asansöre yöneldi. Kata vardığında Nadia ile karşılaştı. Koridorun sonundaki büyük kapılar kapalıydı. Patronunun işten erken çıktığını ve kendisiyle görüşmek istemediğini yeniden dinledikten sonra gerisin geriye masasına döndü.


Odasına son bir kez uzun uzun baktı. Anılarını, üzüntülerini ve kutlamalarını hatırladı. İçinden Dorian’a lanet okurken bir yandan da başına gelenlerin kendi hatası olduğunu biliyordu. Bu nedenle söylenecek pek fazla sözü kalmamıştı. Elindekine razı gelmek zorundaydı. Kimseyle vedalaşmadan sessizce ayrılacaktı.


Böylece tek serveti olan kol düğmelerini de alarak evine döndü... Tabloyu haberlerde duymuştu. Sözgelimi laneti sebebiyle asla yaşlanmayan ve çok etkileyici bir genç adamın portresine aitti. Bu saatten sonra kimin umrunda diye düşündü. Zengin insanların büyük derlerine ortak olacak kadar dayanıklı değildi. Ertesi gün kol düğmelerini satmaya gidecek ve elindeki parayla bir süre sadece koltuğunda film izleyecekti.

 


Comments


bottom of page