top of page
  • Yazarın fotoğrafıDoga Tiryaki

Ev Sahibi

Güncelleme tarihi: 31 Mar

Güneşli ve aydınlık bir Kasım sabahıydı, hava soğuk olsa da insana bahardan kalma bir gün izlenimi veriyordu. Paylaşımlı yaşadığı daireden taşınmaya karar veren Ali, şimdiye kadar şehrin pek çok yerini gezmiş, ucuz, kaliteli ve fiyat performans diyebileceği evler görmüştü. Ancak bu sefer görmek istediği daire daha uzak bir yerdeydi. Şu anki evine uzak olsa da iş yerine yakındı. Ayrıca hem annesi hem de arkadaşları bu bölgeyi zamanında deneyimlemiş ve mahalle anlayışı sebebiyle övgüyle bahsetmişlerdi. Yani eğer cüzdanına uygun bir teklif gelirse, Ali’nin bir sonraki durağı burası olabilirdi.


Ana caddeye saptığında etrafta pek çok kafe gördü. Hepsi de kalabalık, keyifle sohbet eden insanlarla doluydu. İşini hızlıca halledebileceği birkaç markete rastladı. İhtiyaç duyabileceği yerlerin pek çoğu elinin altındaydı. Yürüyerek gelmiş olmasına rağmen yollar biraz karışık görünüyordu. Eski bir mahalle olduğu için dar ve karmaşık sokaklarının olması şaşırtıcı değildi elbette. Zamanla bu yolları da öğrenirim diye düşündü.


Evler de en az mahalle kadar eskiydi, en yüksek bina 5 katlıydı ve yol boyunca yan yana domino taşları gibi dizilmişlerdi. Etrafta pek fazla yeşillik yoktu. Daha çok park halinde arabalar ve bol bol kedi. Bir de tüm bu manzaranın içinden sıyrılan ve gökyüzüne doğru uzanan bir gökdelen vardı. Sanki bilimkurgu filminden fırlamış gibi, simsiyah camları ile içinde kimin yaşadığına dair en ufak bir ipucu dahi vermeyen, yüksekliği ile mahallenin neresinden bakarsan bak görünen tek yapıydı.


Gitmeden önce emlakçılardan biri ile görüşen Ali, adamın elinde tam da kendisine göre bir daire olduğunu öğrenince, onunla ana caddedeki ofisinde buluştu. Adamın ofisi tam cadde üzerindeydi fakat derme çatma bir masa bir plastik sandalyeden ibaretti, tiftiklenmiş kıyafetleri de pek özenli değildi. Bekleyen müşterileri olduğunu söyleyerek Ali’yi hızlıca aracına davet etti ve mahalleden bahsetmeye başladı.Ona göstereceği ev ana caddenin iki alt paralellinde eski bir binaydı. Mahallenin bu kısmında evlerin yaklaşık 40 yaşında olduğunu ve yeni bir bina bulmanın imkânsız olduğunu söylüyordu. Özellikle şehir merkezine bu kadar yakın ve bu fiyatta bir yer bulması Ali için büyük bir şanstı.


Daire, evin ikinci katındaydı ve pek güneş almıyordu. Tadilatlar ardından, soğukta havalandırmak zor olduğu için camları kapalı bırakmışlardı. İçerisi inşaat, boya ve sigara kokuyordu. Duvarları kese kâğıdı rengine boyayarak sıcak bir ortam yaratmaya çalışmışlardı fakat arka odalar karanlıktı. Bu beş katlı binanın tam arkasında, tepede kalan diğer binanın bahçe duvarı başlıyordu ve karanlığın sebebi de buydu. İki odası, bir küçük sayılabilecek salonu ve bir de anlam veremediği büyüklükte bir mutfağı vardı. Eve Ali için geniş bile sayılırdı. Günün çoğunu ofiste geçirdiği için evin karanlık olması onun için fazla önem taşımıyordu.


Banyo da görece büyüktü. Modası çoktan geçmiş fayansları ve duvardaki kocaman pencere haricinde kullanışlı bile sayılabilirdi. Lavabonun tam arkasında yer alan bu kocaman pencere Ali’ye garip gelen tek şeydi. Beyaz ahşap çerçevesi ve metal açma kolu ile sanki evin bambaşka bir kapısı gibiydi. Emlakçı durumu Ali’nin yüzünden hemen okudu ve bunun bir havalandırma penceresi olduğunu, açtığı anda banyodaki bütün buharı dışarı atacağını söyledi. Bu tipte binalarda böyle pencerelere rahatlıkla rastlayabileceğinden bahsetti.


Ali merakla yaklaştı ve kolu çevirdi. Gıcırdayarak açılan kalın buzlu camın ardından simsiyah geniş bir havalandırma tüneli ortaya çıktı. Katlar arasında uzanan ve her eve bir kapısı olan bu tünel, muhtemelen çatıda son buluyordu. Yine de içeride hareket etmek için profesyonel bir tırmanıcı olmak gerekirdi. Emlakçı Ali’yi uzaklaştırmak isteyerek koridora yönlendirdi. Banyonun yanında küçük ve ayakkabılık olarak kullanılabilecek bir ardiye odası vardı. Böylece ev turunu bitiren emlakçı sokak kapısına yöneldi ve beklerken, ciddi bir tavırla evi inceleyen müşterisine baktı.


Ali, 30’lu yaşlarında bir mühendisti, beyaz yaka olarak şehirde çalışıyordu. Aldığı terfi sayesinde ev arkadaşından kurtulacak, artık içine sinecek ve sadece ona ait bir dairede yaşayacaktı. Kafasında evleri, maaliyetlerini ve konforu için nelerden vazgeçmeye hazır olduğunu düşünerek sokak kapısına yöneldi. Ev hakkında beylik cümleler kurarken bir yandan da kapıyı açan emlakçı, Ali’ye yol verdi. Ancak kapının önünde bekleyen yaşlı kadın her ikisini de ürküttü. Bu kadın evin sahibiydi. Zayıflıktan boyun kemikleri belirginleşmiş yaşlı kadın, her ne kadar gülümsemeye çalışsa da ürkütücü görünüyordu. Kıyafetleri eski ve hatta kirli sayılabilirdi. Başında soluk mavi bir eşarbı vardı. Ali’ye işi ve ailesi hakkında sorular sordu. Yeni kiracı adayının ailesinin yurtdışında yaşıyor olması belli ki dikkatini çekmişti. Ardından diğer dairelerde oturan komşulardan bahsetmeye başladı. Hepsi de Ali gibi sabah 9 akşam 5 çalışan insanlardı. Mesela bir tanesi yalnız yaşayan bir yazılımcıydı, biri de kendisi yaşlarda ve arkadaşları ile evi paylaşımlı kullanan bir sanatçı. Kadın durmadan anlatıyordu fakat Ali cebinde çalan telefonu yüzünden huzursuzlanıyor, bir yandan da arayanın yöneticisi olmasından endişeleniyordu. Sonunda emlakçıyla ve ev sahibi kadınla vedalaşmak zorunda kaldı. 24 saatiçerisinde kararı konusunda haber vereceğini söyledi ve telefonu açtı. Arayan yöneticisi Cem’di. Fazlasıyla inatçı ve telefonları anında yanıtlanmadığında bundan mutsuz olan bir adamdı. Onu kaç kez aradığını ve neden hala beklediği dokümanları kendisine göndermediğini sorarken gergindi. Toplantı öncesinde mutlaka incelemek istiyordu. Soğuk terler dökmeye başlayan Ali, Cem’in istediği e-postayı evden çıkmadan önce gönderdiğini düşünüyordu. Bu aralar fazlasıyla dalgındı ve pekâlâ unutmuş olma ihtimali de vardı. Büyük bir telaşla telefonundaki uygulamadan yakınındaki müsait taksileri kontrol etti. İnanılmaz! Yaşadığı muhitte en az bir saatte bulacağı araç, beş dakika içerisinde kapının önünde belirdi. Bu evin hanesine mahallenin ulaşım konforu sebebiyle artı bir puan yazabilirdi.


Döndüğünde, özellikle içki ve sigara alışkanlıkları sebebiyle tahammül sınırını zorlayan ev arkadaşıyla karşılaştı. Her zamanki gibi odasına kapanmış, karanlık içinde oturmuş bir şeyler dinliyor ve izliyordu. Hızlıca kendi odasına gitti ve yaklaşık iki saat önce göndermiş olması gereken e-postayı kontrol etti. Taslaklarda onu beklediğini görünce iki üç küfür savurdu ve ardından gönderdi. Sonra da arkasına yaslanarak iç geçirdi ve kafasını kurcalayan bu ev meselesini halletmek için düşünmeye başladı.

Bu, taşınmak ve yalnız yaşamaya başlamak için atacağı büyük bir adım olacaktı. Bu nedenle her şeyin mükemmel olmasını istiyordu. Konforu önemliydi elbette. Temiz, yeni ve lüks bir ev için bütçesini zorlamaya da hazırdı fakat, düzgün beslenebilmeli ve sosyal yaşantısının standartlarını da bozmamalıydı. Zor bir seçim olacaktı.


Bu sırada telefonu çaldı. Arayan az önce ayrıldığı evin emlakçısıydı. Ev sahibi en kısa sürede sabit kira gelirine ihtiyacı olduğunu ve bunun için Ali’ye indirim yapacağını söylemişti. Tam da konu hakkında düşündüğü sırada gelen bu teklif Ali’ye cazip gelse de değerlendireceğini söyleyerek telefonu kapadı. Detaylı bütçe hesapları ve değerlendirmeler ardından en ucuz olanı tercih etmeye karar verdi. Parasını ev yerine gezmeye, yemeğe ve içmeye ayırmak istiyordu. Fazla uzatmadan emlakçıyı aradı ve 10 gün gibi kısa bir sürede de daireye taşındı. Bu yorucu kısa zaman içerisinde bir yandan yerleşirken bir yandan da aşırı titizlendiği tuvalet ve duşakabin gibi eşyaları değiştirdi. Her şeyin temiz olduğuna emin olmalıydı.

Evinde uyuduğu ilk gece ne kadar huzurlu olduğunu fark ettive yalnız yaşama kararından bir kez daha memnun oldu. Yeni yemek tarifleri deniyor, haftanın belli günlerinde egzersizlerini aksatmıyor ve bu yeni düzeninden adeta haz alıyordu.


Ne yazık ki taşındıktan tam 3 ay sonra pandemi ilan edildi ve tüm dünya yavaş yavaş evden çalışma modeline geçti. Bu denli bir kriz, kesinlikle Ali’nin ajandasında yoktu! Yine de evin dekorasyonunu değiştirerek kendine keyifli bir çalışma alanı yaratmayı başardı. Evin en aydınlık odası salondu, masasını buraya taşıdı. Başlangıçta evde olmak, geç uyanmak ve pijamalarıyla çalışmak hoşuna gitti. Hijyen konusunda titizlendiği için evde yemek yapıyor ve dışarıdan eve mikrop taşınmaması konusuna özen gösteriyordu. Fakat yaklaşık bir ay sonra devamlı yemek yapmaktan ve yalnızlıktan bunalmaya başladı. Bezen günü aç geçiriyor ve maske zorunluluğu yüzünden spor yapmayı aksatıyordu. Hasta çalışanlarını eve gönderen fabrikalar yüzünden işleri iyiden iyiye yavaşlamıştı ve işler azalınca günleri neredeyse boş geçmeye başladı. Bu sıkıntı hali uyku düzenini de etkiliyordu. Vakit öldürmek için saatlerini ya telefonda anlamsız gezinerek ya da televizyon karşısında filmden filme geçerek geçirmeye başladı.


Yine böyle bunaltıcı bir gecede sosyal medyada gezinirken telefonu elinde uyuyakaldı. Bu sırada koridordan tanıdık bir gıcırtı sesi duydu. Sesin nereden geldiğine bakamayacak kadar üşeniyordu. Gözlerini bile açmamıştı. Elindeki ekrandan yüzüne yansıyan mavi ışığı fark edince telefonunu kenara kaldırarak yatağına iyice yerleşti. Bir süre sonra aynı sesi yeniden duyuldu. Muhtemelen kendisi gibi uyuyamayan komşularından biriydi ve evin duvarları sesleri geçirecek kadar inceydi. Sabah ilk iş kontrol etmek üzere kendine söz verdi ve uykuya daldı.


Sabah sesin kaynağını ararken önce nereden geldiğini anlayamadı. Sonuçta ev eskiydi ve gıcırdayabilecek pek çok şey vardı. Sonra aklına banyo geldi. Pencere kesinlikle kapalıydı ancak emin olmak istiyordu, bu nedenle metalik kolu çevirdi ve çıkan garip gıcırtı sesini dinledi. Bu dün geceki sesin aynısıydı. “Ama nasıl?” diye kendi kendine homurdandı. Belki de rüya görmüştü ya da benzetmişti. Pencerenin ardındaki delik bir insanın geçebileceği genişlikteydi fakat tırmanış malzemeleri olmadan bu delikte ilerlemek imkansızdı. Hayaletlere veya benzeri şeylere inanmıyordu fakat hırsızlara inanırdı. Havalandırma deliğine dairelerin dışından ulaşmak da pekâlâ mümkündü. Yine de rüzgâr gibi doğal sebeplerden cereyan yapmış olması da mümkün sayılabilirdi. Bu nedenle düzgün bir çözüm bulana kadar pencereyi güçlendirmek için bantlamaya karar verdi. Hijyenik sebeplerden dolayı pandemi zamanında evine bir tamirci çağırmak istemiyordu.


O gece uyumadan evvel ilk kez odasının kapısını örtme ihtiyacı duydu. Banyo penceresinden bir şeyin evine girme ihtimali ürkütücü geliyordu. Yine de bunun hala gerçekçi olmadığını biliyordu.

Uykuya daldıktan birkaç saat sonra duyduğu sesle birlikte uyandı. Bu sefer yüreği ağzına gelerek gözlerini açtı fakat ışıkları yakacak cesareti kendinde bulamadı. Belki de bu sadece güçlü bir rüzgardı ve bantlar pencereyi tutmamıştı. Böylece bir süre karanlıkta dinleyerek yatmaya devam etti. Yaklaşık on dakika boyunca delirdiğini düşünerek sessizliği dinledikten sonra gıcırtıyı yeniden duydu ve bu sefer emin oldu. Korkuyla yere indi ve yatağının yanına saklandı. Yatakla yerin arasında kalan daracık boşluktan kapıya gözlerini dikerek beklemeye başladı. Kapıyı kapamıştı ancak kilitlememişti! Salak kafa! Vücudu titrerken alnında birikmeye başlayan teri hissedebiliyordu. Evinin güvenli olduğuna inanmış ve yanılmıştı. Şimdi tek duası eve giren şeyin odasının kapısını açmamasıydı.


Pozisyonunu bozmadan yaklaşık bir saat yerde, kapıyı gözleyerek geçirdikten sonra yavaş yavaş bunun bir histeri hali olduğunu düşünmeye başladı. Pandemi yüzünden saçma sapan bir psikolojiye girmişti. Bu düşünceler içinde sürüklenirken uyuyakaldı. Rüyasında dev bir yaratığın odasından içeri girdiğini gördü ve irkilerek uyandı. Yorgun gözlerini aralayıp yatağının altından yeniden kapıya baktı, ne bir ses ne de bir hareket vardı.


Sabah olunca telefonun alarmıyla zıplayarak halının üzerinde uyandı. Yerde soğuktan donmuştu ve kemikleri sırtına batıyordu, ancak uyanmalı ve mesaiye başlamalıydı. Tüm gün yatağının yanında saklanarak bekleyemezdi. Karanlık bir daireseçtiği için ilk kez kendine kızdı. Işığı yaktığında odasında rahatsız edici herhangi bir iz bulamadı. Yavaşça kapıya yaklaştı ve o zaman kapının açık olduğunu fark etti. Bayılacak gibi hissetti, kalbinin atışını kulaklarında duyabiliyordu. Nefesini tutarak kafasını kapıdan dışarı uzattı ve koridoru kontrol etti. Karanlık koridorun gölgeleri arasında sessizlik hakimdi. Hemen ışıkları yaktı ve salona geçti. Önce çalışma masasını kontrol etti, bilgisayarı evin kıymetli eşyasıydı. Her şeyin yerli yerinde olduğunu görünce rahatladı. Bir gece önce yediği çikolata bile yerinde duruyordu.


Şimdi sırada en son ve en korkunç kısım vardı, banyo. Önce mutfaktan büyük ve keskin bir bıçak aldı. Herhangi bir sebeple kendini bıçakla savunmak düşüncesi bile cesaretini kırıyordu. Yine de kontrol etmesi gerekiyordu. İçi rahat edince bir usta çağıracak ve bu pencereyi mühürletecekti. Evin güvenliği hijyen kaygılarından daha önemliydi. Banyo boş ve sessizdi. Havalandırma penceresi kapalıydı fakat bantlar zarar görmüştü. Hiçbir şeye dokunmadan ev sahibini aradı, yaşlı kadın telefonunu açmayınca duymamış olabilir düşüncesiyle ona küçük bir ziyarette bulunmaya karar verdi. Ev sahibinin bulunduğu katta tek daire vardı ve şansına koridor karanlıktı.Her katın koridorunda hareket sensörlü lambalar vardı ve belli ki bu bozulmuştu. Telefonunun fenerini açarak etrafı incelemeye başladı. Tavanda küçük paslanmış bir kapı gördü, bu muhtemelen çatı katına açılıyordu. Çatı kapısının altında depolanmış eşyalar vardı. Eşyalar da evin sahibi gibi eski ve pis görünüyordu. Bu incelemenin ardından sokak kapısını çalarak beklemeye başladı. Ancak bir süre sonra karanlıkta beklemek huzurunu kaçırdı, belli ki evde kimse yoktu.


Sinirlenerek evine geri döndü ve başka çözümler düşünmeye başladı. Polisi aramak istese de bunun abartılmış bir halüsinasyon olmasından korkuyordu. Rezil olabilirdi veya daha da kötüsü hasta! Son çare emlakçıyı aramaya karar verdi. Adam telefonu nefes nefese açmıştı ve belli ki başka bir müşterisinin yanındaydı, yani pek de müsait sayılmazdı. Emlakçı Ali’ye bir usta tanıdığını, pencereyle ilgilenebileceğini ve hemen ona telefonunu göndereceğini söyleyerek kapadı. Gerçek bir hayal kırıklığı yaşıyordu. Bir süre sonra çeşitli mesajlar gelmeye başladı. Emlakçı ustanın telefonunu atmıştı ve birileri onu apartmanın komşuculuk Whatsapp grubuna eklemişti. Normalde bu tip grupları sevmezdi ancak eli mahkûm herkese merhaba dedi. Sıcak karşılama üzerine yaşadığı sıkıntıyı komşularıyla paylaşmaya cesaret buldu ve önerebilecekleri bir usta olup olmadığını sordu. Uzunca bir süre sessizliğin ardından birkaç kişi kendilerinin böyle bir problemi olmadığını belirterek Ali’yi geçiştirdi. Kısa yanıtlardan bu paylaşımının pek hoş karşılanmadığını hissetti.


Emlakçının bahsettiği ustayı aradı ve en kısa sürede gelip gelemeyeceğini sordu. Adam maalesef fazlasıyla yoğundu, sesi gürültülerin içinden zor duyuluyordu. Dışarıda sert bir fırtına ve yağmur başlamıştı ve adam uzakta bir evde tadilat yapmakla meşguldü. En erken ertesi gün gelebileceğini söylüyordu. Bu da Ali’nin bir gece daha yalnız ve korku içerisinde olacağı anlamına geliyordu.

Bir süre çalıştı ve uzaklaştıkça abartılı tepkiler verdiğini düşünerek kendini sorguladı. Bu sırada kapının sesini duydu. Delikten bakınca genç bir kadın gördü, rahat ve bohem kıyafetlerinden sanatçı olduğunu tahmin edebiliyordu. Pandemi yüzünden maske takmıştı, bu yüzden yüzünü seçemiyordu. İsmi Asya’ydı ve Ali’nin üst katında birkaç ev arkadaşı ile birlikte yaşıyordu. Haber vermeden geldiği için biraz mahcup görünüyordu ancak ona iyi niyet göstergesi olarak kurabiye getirmişti.


Bu sırada kendisine eşlik edecek birilerine ölesiye ihtiyaç duyan Ali, Asya’yı hiç düşünmeden içeriye buyur etti. Asya önce biraz çekindi, telefonuna göz attı, sonra girmeye karar verdi. Neyse ki salonu derli topluydu, umuyordu ki bu komşusunda iyi bir ilk izlenim bırakacaktı. Genç kadın oturunca “Sakıncası yoksa maskemi çıkarabilir miyim? Sanırım uzunca bir süredir evde yalnızsın ve sağlıklısın diye düşünüyorum.” Diye sordu. Ali gülümsedi ve “Tabi ki, sakıncası yok. Ben tedbirli ve titiz olanlardanım. Güvenebilirsin.” Diye yanıt verdi. İçten içe Asya’nın da aynı şekilde titiz olduğuna güvenmek istiyordu.


“Öncelikle seni bu şekilde rahatsız ettiğim için üzgünüm, yani aniden kapıya geldiğim için.” Elindeki kurabiye tabağını masaya bıraktı ve devam etti. “Banyoyla ilgili bir problem yaşadığını yazmışsın ancak detay vermemişsin.” Diyerek sustu ve bir yanıt bekler gibi Ali’ye baktı. Ali ise bu konudan Asya’ya bahsetmek konusunda kararsızlık yaşıyordu. Fazla detay vermeden anlatmaya karar verdi. “Aslında problem havalandırma penceresi. Pencereyi mühürleteceğim veya bilmiyorum belki açma mandalını değiştirmem gerekiyor da olabilir.” Dedi. Bunun üzerine genç kadının yüzü değişti ve saçlarını düzelterek Ali’nin sözlünü kesti. “Evet, tamam o zaman şöyle gireyim konuya, bizim evimizde de havalandırma penceresiyle ilgili benzer bir sıkıntı oldu. Rüzgardandır ya da ne bileyim eski bir pencere işte diye geçiştirdik. Ancak bunların hiçbiri değildi.” Ali tedirgin olmuştu ve daha fazlasını öğrenmek istiyordu. “O zaman neydi?” diye sordu. Asya bu sırada telefonunu yeniden kontrol etti ve sanki yasak bir şey söylüyormuşçasına dudağını ısırdı. “Biz çoktan penceremizi mühürlettik bu nedenle sebebinin ne olduğunu bilemiyorum. Ancak bu garip olayların ev sahibimizle ilgili olduğundan şüpheleniyorduk. Bu süreçte önce onu aradık, ulaşamayınca da emlakçımızı aradık ancak onun da pek yardımı dokunmadı. Bu hareketimiz ev sahibimizi sinirlendirmişti. Bizi evden atmakla tehdit etti ve bu zamanda bu denli ucuza başka paylaşımlı ev bulamayacağımızı söyledi, ki bu konuda haklı. Yanlış anlamazsan sana kişisel bir soru soracağım, evinin kirası ne kadar?” Ali adeta afallamıştı! Kimdi bu insanlar? Neden böyle saçma sapan oyunlar oynuyorlardı? Asya’nın bulduğu bağlantı mantıklı gibi duruyordu. “Benim bu evi seçmemdeki en büyük sebep kiranın ucuz olmasıydı.” diye ona yanıt verdi. İkisi de birbirine kaygı dolu gözlerle baktı. Ancak Ali bu duruma sessiz kalmak istemiyordu. “Anlıyorum ki penceremi kesinlikle mühürletmem gerekiyor ama neden polisi aramıyoruz ve güvenliğimiz konusunda endişeli olduğumuzu söylemiyoruz?”. Asya bu fikri destekler gibi görünmüyordu. “Ben kendimce tüm yolları denedim ancak bu benim için geçerli tabi. Eğer bu evi terk edecek kadar param veya şansım olsaydı çoktan gitmiştim. Peki ev sahibiyle konuşmayı denedin mi?” Köşeye sıkıştıklarını hisseden Ali sinirlendi. “Hayır henüz konuşmadım ama konuşacağım.” Bunun üzerine panikleyen Asya “Hayır , hayır! Bence öncelikle polise gitmelisin. Belki böylece onu hazırlıksız yakalarsın ve tek seferde bu durumdan kurtuluruz.” Bu kesinlikle kesin bir çözüm olurdu. Ali’ye başlangıçta mantıklı gelse de sonra yeniden düşündü. Eğer tehdit konusunda yanılıyorlarsa bunun sonucunun daha kötü olma olasılığı da vardı. “Daha önce bu hırsızı veya eve giren her ne ise onu gördün mü?” Asya’nın yüzü düştü. “Hayır, maalesef görmedim. Ev arkadaşım evde dolaşan büyük siyah bir gölge gördüğünü söyledi. Bu sırada korkudan saklanmış ve ne olduğunu görememiş. Gittiğine emin olduğunda dışarı çıktığını söylüyor. Bence…” Kelimelerini seçmekte zorlanıyordu “ Ben ev sahibimizin kız kardeşinden şüpheleniyorum. Yıllar evvel öğrenmiştik, yaşlı kadının kendisi gibi bir kız kardeşi varmış ve hastaymış. Yani akıl sağlığı pek yerinde değilmiş işte. Bunu da kapıcımız bir komşumuz ile dedikodu yaparken duydum. Kadının verdiği garip siparişleri söylerken bahsetmişti.”


Ali bunun gerçekten de gördüğü kişi olup olmadığını sorguladı. Odasına giren dev bir yaratık görmüştü, dış görünümünün yaşlı bir kadını andırdığı söylenebilirdi. Bu gerçekçi rüya gün boyu aklına gelmişti. Bu kadarı yeter diye düşündü, Asya haklıydı. Eski evine dönebilir ve ev arkadaşınayeni bir yer bulana kadar biraz daha katlanabilirdi. Sonra Asya’ya baktı ve kendini suçlu hissetti. Kaçmak planından utandı. Hem neredeyse bütün parasını bu eve taşınırken harcamıştı ve üstüne üslük bir de kredi borcu vardı. Bu sırada Asya gitmek üzere hazırlanıyordu. Ayrılmadan önce de herhangi bir gelişme olması durumunda kendisini mutlaka haberdar etmesini söyledi.


Asya ayrıldıktan sonra düşünmeye başladı. Yaratığı veya ev sahibinin yaşlı kız kardeşini görene kadar bekleyecek ve o sırada polisi arayacaktı. Peki ya eve giren cüsseli bir adamsa ve silahı varsa, onu nasıl zapt edebilirdi ki? Pencereyi daha sıkı bantlayabilir ve bu şekilde bekleyebilirdi. Böylece adam içeri girmeye çalışırken polisi arayacak ve çatışma riskini de ortadan kaldıracaktı. Hayatını riske atmaya değmezdi.

Gece yağmurlu başlamıştı ve bu Ali’nin daha fazla korkmasına sebep oluyordu. Önce pencereyi tüm bant rulosunu bitene kadar kapadı. Sonra birkaç arkadaşını aradı ve rahatlamak için sohbet etti. Sonunda birini takılmak için eve davet etti ancak saat geç olmuştu ve yağmur fazlasıyla caydırıcı bir faktördü. Bu yüzleşmede yalnız olduğunu anlayınca biraz ses olsun diye müzik açtı. Sonra Asya’nın getirdiği kurabiyelerden yemeye başladı, lezzetlilerdi.

Yaklaşık bir saat sonra, saat gece yarısını geçtiğinde müzik artık kafasını şişirmeye başladı. Sokaktaki evlere baktı ve yavaş yavaş sönen ışıklarını izledi. Sonunda dayanamadı müziği kapadı ve uykuya dayanabilmek için kahve yaptı. İlk kez evinin doğal seslerini duyuyordu. Hepsine aşinaydı, buzdolabından gelen çatırtı, kombinin çalışma sesi ve asansördeki hareket... Koltuğa oturdu dinlemeyi sürdürdü. Büyük bir bardak kahve içmesine rağmen ayık kalmakta zorlanıyordu.


Gözlerini açtığında kendini koltukta uzanırken buldu. Uyuyakalmıştı ve anlaşılan hiçbir şey olmamıştı… Sanki ağır bir ilaç almış gibi başı dönüyor, kafasını kaldırmakta zorlanıyordu. Ağzında şekerli fakat rahatsız edici bir tat vardı. Kötü başlayan günü stresli ve yoğun devam etti. Bitirmesi gereken raporlar ve katılması gereken toplantılar vardı.


Saatler geçtikçe ağzındaki tat iyice çamura döndü. Hiçbir şey yemediğini fark ederek atıştırmaya karar verdi. Yarı uyur yarı uyanık halde kayıp bir gün geçirmişti. Akşam yöneticisi arayıp iyi olup olmadığını sormuş ve bu aralar dikkatinin dağınık olduğunu fark ettiğini söylemişti. Ali gerçekten de tükenmiş hissediyordu. Özellikle pandemi, taşınma stresi ve şimdi de bu pencere olayı onu bir hayli yormuştu.


Telefon yeniden çalınca numarayı tanıyamadı ve açtığında arayanın pencere için gelecek tamirci olduğunu anladı. Kahretsin, aklından tamamen çıkmıştı. Tamirci telefonu kapadıktan kısa bir süre sonra geldi, bu tipte pencerelerin bu bölgede yaygın olduğunu ve benzer problemlerin yaşandığını söyledi. Sonra da birkaç vida değiştirdi, pencereyi sımsıkı kapadı ve makul bir ücret alarak ayrıldı. Bu çözüm Ali’nin içini pek rahatlatmamış olsa da benzer sıkıntıların yaşadığını duymak korkusunu biraz azalttı.


Sonunda biraz dinlenmeye karar verdi. Uykusuz geceler ve gerilim, günlerdir huzurunu fazlasıyla kaçırmıştı. Kendini odasına kilitledi ve uyudu. Birkaç saat sonra telefonunun sesi ile uyandı, deliksiz ve derin bir uyku çekmiş olmasına rağmen hala yorgundu. Arayan Asya’ydı. Sadece gelişmeleri öğrenmek ve nasıl olduğunu sormak istiyordu. Sesinden endişeli olduğunu anlayabiliyordu. Yarı uyur halde doğru düzgün yanıt alamayınca Asya endişelenerek aşağı indi.


Yüzünde sıcak bir gülümseme ve elinde bir tencere çorba ile bekliyordu. Ali ilk kez Asya’nın güzel bir kadın olduğunu düşündü. Kestane rengi saçları omuzlarındaki yumuşacık sabahlığa dökülüyor ve bal rengi gözleri sarı bir taş gibi parlıyordu. Onu içeri davet etti ve mutfağı gösterdi. Asya, Ali çorbasını içene kadar mutfakta ona eşlik etti. Sonrasında halsiz hisseden Ali’yi salondaki koltuğuna yatırdı. Bir süre sonra uykuya dalan Ali gözlerini açtığında Asya’yı önünde ayakta ve üzerindeki sabahlığı çıkarırken gördü. Daha ne olduğunu anlayamadan pijamalarını çıkardığını fark etti. Gülümsüyordu. Bu güzel kadını izlerken adeta zihni uyuşuyordu. Bir tanrıça veya cennet bahçesine ait bir meyve gibiydi. Yattığı yerden kalkacak halinin olmaması ve baş dönmesini saymazsak Ali buna çoktan hazırdı! Asya onu yormak yerine kontrolü eline aldı ve Ali kendini zevk almaya bıraktı. Çok kısa bir süre sonra yaşadığı haz içinde bambaşka garip bir duyguya dönüştü. Sanki bu durum onu daha kötü bir hastalığa sürüklüyor gibiydi. Vücudu buz kesmiş ve terlemeye başlamıştı. Midesi şiddetli bir şekilde bulanmaya ve görüşü iyiden iyiye bulanıklaşmaya başladı. Neredeyse bilincini kaybetmek üzereydi fakat Asya’yı hala üzerinde hissedebiliyordu. Sonunda o kadar rahatsız edici bir hal aldı ki kendini zorlayarak gözlerini açmayı başardı. Üzerinde çırılçıplak inleyen, şekli bozulmuş vücudu, buruşuk yüzü ile yaşlı kadını görünce irkildi. Sanki kasları erimişti ve yerine kemiklerin arasını dolduran bir kısım et parçası sarkıyordu.Dehşet içerisinde çığlık atmaya ve hareket etmeye çalıştı, ancak ne parmağını oynatabiliyor ne ses çıkarabiliyordu. Korkudan öylesine kasılmıştı ki sonunda dayanamadı ve bilincini kaybetti. Gözlerini yeniden açtığında hala koltukta yatıyordu. Kıyafetleri üzerinde ve her şey yerli yerindeydi. Ateş ve hastalık içinde terlemişti ve yalnızdı. Asya çoktan gitmişti veya belki de çok gerçekçi bir kâbus görmüştü. Başına çok sert bir ağrı saplandı ve kusmak ihtiyacı duyarak kasıldı. Zar zor banyoya gitti. Aynadaki bitkin haline, gözlerinin altındaki halkalara ve terden ıslanan saçlarına baktı. Sonra arkasında lanetli pencereyi gördü ve içinde derin bir öfke duydu. Artık bu işi çözecekti. Yukarı çıkacak ve ne olursa olsun bu konuyu konuşacaktı. Bir ipucu bile polisi aramak için yeterli olabilirdi. Kısa bir an kendinden ve zihninden şüphe etti. Asya gerçekten de ziyarete gelmiş miydi? Hızlıca mutfağa yöneldi ve masanın üzerindeki çorba kasesini ve tencereyi görünce içi biraz olsun rahatladı. Gerçekten birlikte mi olmuşlardı? Koltuğa yattığı andan itibaren zihni de görüşü de fazlasıyla bulanıklaşmıştı. Belki de eve gelen tamirci hastaydı ve ona da bulaştırmıştı. Tüm bu kabuslar ve hastalık hissi bundan kaynaklanıyordu. Fakat bu nasıl bir hastalıktı ki gün be gün nüksediyor, bazen hiçbir şeyi yokken bazen yatak döşek yatırıyordu…


Sokak kapısından dışarı adım attığı anda koridor lambası uğursuz bir klik sesi ardından yandı. Evinin kapısını kapadı ve sessizce apartmanı dinledi. Kimse yoktu. Binanın içi buz gibiydi ancak Ali öyle stresliydi ki üşümüyordu. Dönerek yukarıya çıkan merdivenleri tırmanmaya başladı. Her vardığı katta ışık klik sesi ardından açılıyor ve fazla uzun sürmeden, yaklaşık 20 saniye ardından sönüyordu. Ali karanlıkta kalmaya tahammül edemeyecek seviyede gergindi, bu nedenle ne zaman ışık sönse deli gibi elini kolunu sallıyor veya bir sonraki kata ulaşmak için merdivenleri düşe kalka tırmanıyordu. Beşinci kata vardığında lamba yanmadı. Korkudan titremesine rağmen buradan dönmeyecekti! Bir alt katın ışığı sönmeden telefonuna uzandı ve hızlıca feneri açtı. Artık karanlıkta yalnızdı.


İlerledi ve kapının hemen yanında bulunan eski ahşap sandukalara baktı. Belki içinde bir şeyler bulurum umuduyla dolapları zorladı fakat her ikisi de kilitliydi. Sonra alt katlardan bir ses duydu. Hızlıca arkasını dönerek dördüncü kattan mı geldi diye ışığı kontrol etti fakat hala zifiri karanlıktaydı. Korkudan nefesi öyle şiddetlenmişti ki alt katta biri olsa muhakkak sesini duyardı. Fakat sonra ayaklarını sürüyerek yaklaşan birinin ağır adımlarını duydu. Bu ses ev sahibinin evinden geliyordu. Hızlıca telefonunun fenerini söndürdü ve saklanmak üzere alt kata inen merdivenlere yöneldi. Duvara yaslanarak kadının hareketlerini dinlemeye koyuldu.


Bir süre sonra sokak kapısı açıldı. Sıcak buhar eşliğinde garip ve ağır bir koku dışarı yayıldı. Katı aydınlatan florasan ışığının önünde dikilmiş bekliyordu, ne konuşuyor ne de hareket ediyordu. Ali kadının koridora yansıyan gölgesini izliyor ve gergin bir şekilde bekliyordu. Bir yandan da alt kata inen merdivenlere bakıyor, aşağı uzanan karanlığın güvenli olup olmadığını kontrol ediyordu. Yeniden dönüp baktığında, gölgenin kaybolduğunu gördü. O zaman kafasını uzatıp bakmak cesaretini buldu. Ev sahibinin kapısı ardına kadar açıktı, tavandan uzanan siyah kordonun ucunda çıplak bir ampul sallanıyor ve girişin soğuk gri taşlarını aydınlatıyordu. Yerde pislikten katılaşmış bir halı vardı, ardında uzanan salon ve koridor karanlıktı. Bu eve asla giremezdi, cesareti kırıldı ve ani bir fikir değişikliği ile aşağı inmeye karar verdi. Bir an önce evine ulaşmak istiyordu. Bir alt kata vardığında klik sesi ardından ışık açıldı. Tam ilerleyecekti ki alt katlardan birinden bir klik sesi daha duydu. Belli ki biri yukarı çıkıyordu. Bu saatte kim komşusunu ziyarete giderdi ki? Sonra bir klik sesi daha geldi. Aralarında sadece bir kat kalmıştı. Bir an ne yapacağına karar veremedi ve karşılaşmamak için yukarı,gerisin geriye ev sahibinin bulunduğu kata koştu. Adımlar gitgide yaklaşıyor ve belli ki en üst kata çıkıyordu. Panikle ev sahibinin evine girdi ve nasıl başardıysa sessiz bir şekilde salonda bulduğu ilk koltuğun arkasına gizlendi. Bir yandan da yere eğilerek kapıyı ve gelen kişiyi takip ediyor, bu sırada pislikten yapış yapış olmuş zemine bastığı ellerini düşünmemeye çalışıyordu.


Eve girmekle çok büyük bir hata yaptığını biliyordu. Yine de pek fazla şansı kalmamıştı. Kısa bir süre sonra bir kadın sessiz ve hızlı adımlarla içeri girdi, koltuğun altından yüzünü göremese de kadının ev sahibinden genç olduğu belliydi. Arkasından sokak kapısını örttü ve evi aydınlatan tek ışığı da söndürerek koridorda gözden kayboldu. Ali bir süre dona kaldı, zihni buradan kurtulmak için bir çözüm yaratsın diye bekledi. Bu sırada içeriden iki kadının konuşmalarını duyabiliyordu. Yavaşça saklandığı yerden doğruldu ve zifiri karanlığın içinde etrafına bakınmaya başladı. Panjurlar ardına kadar kapalıydı, adım atarken bir eşyaya çarpmamak için el yordamıyla ilerledi. Bu, kaçmak için son şansı olabilirdi. Bu sırada iki kadın bir odadan diğerine geçtiler, konuşmanın tonundan gergin olduklarını hissedebiliyordu, koridora yaklaşınca genç olanın söylediklerini duydu. “Daha fazla dayanabileceğini zannetmiyorum, saatlerdir şuursuz. Bu gece ritüeli tamamlayalım ve bu işi bitirelim.” Yaşlı olan sinirli bir ses tonuyla “ Evet, hem sıska hem de kansız. Eğer işimizi görmezse başka bir kurban daha bulmamız gerekecek.” Ali o anda iki kadının bahsettikleri kişinin kendisi olmasından şüphelendi. Ayrıca genç kadının sesi fazlasıyla tanıdık gelmişti. Korkacağını bilmese Asya olduğundan şüphelenecekti.


Sokak kapısına da kafasındaki soruların yanıtına da çok yakındı. Sağ tarafında kapalı mutfak kapısını seçebiliyordu, solunda ise koridor uzanıyor ve en sonunda L şeklinde kıvrılıyordu. Evde yanan tek ışık bu odadan geliyordu ve kadınlar oradaydı. Belki biraz daha yaklaşırsa tüm konuşmaları duyabilirdi. Bu riski almaya ve biraz kanıt toplamaya karar verdi. İlerleyince solunda kapısı aralık bir oda fark etti. Evi kaplayan o ağır ve pis kokunun kaynağı bu odaydı. Dayanabilmek için kolunu burnuna götürdü ve ağzından nefes almaya başladı. Merak etse de bakmaya cesaret edemedi, bu nedenle bir adım daha yaklaşarak ilerledive attığı adım ardından ayağının altında sert bir obje hissetti. Eğilip yakından bakınca bir insan dişine bastığını gördü. Çığlık atmak ve bir an önce kaçmak istese de bunun aradığı kanıt olduğunu hissediyordu. Eğer öyleyse polisi hemen arayabilir ve her şeye son verebilirdi. Gördüğü diş, solunda aralık duran kapının tam önünde duruyordu. Daha yakından incelemek için dikkatlice telefonunun fenerini açtı. Yerde kan izleri vardı ve belli ki tüm bu kanıtlar kokunun geldiği odayı işaret ediyordu. Sonunda cesaretini topladı ve kapıyı yavaşça araladı. Bu odanın da panjurları ardına kadar kapalıydı ve zifiri karanlıkta tek ışık kaynağı telefonunun feneriydi. Telefonu yerden kaldırıp etrafına bakınca, tam ortada büyük bir kalasa halatla bağlanmış adamı gördü. Kanlar içerisindeydi, kafası öne düşmüş ve alt çenesinin bir kısmı kopmuştu. Muhtemelen ölmek üzereydi ve bu görüntü, koku ve her şey öylesine mide bulandırıcı hale gelmişti ki olduğu yere kustu. Olaylar gittikçe çirkin ve dehşet bir hal alıyordu. Ortada bir cinayet vardı! Şimdi, derhal bu evden kaçacaktı. Bir an panikle fazla ses çıkardığını düşündü ve dikkatlice dinledi. Kimsenin fark etmediğini anlayınca polise delil olması için adamın fotoğraflarını çekti ve odadan çıktı. Odanın basık havası neyse ki koridorda azaldı. Sonra dua benzeri sesler duymaya başladı. Anlayamadığı bir dilde kendini tekrar eden bu ses adeta beyninin içinde yankılanıyordu. Sanki onu çağırıyor gibiydi, karşı koydukça içi bulanıyor ve ruhunda titreşimlere sebep oluyordu. Midesi iyiden iyi bulanmaya başladı ve zar zor sokak kapısına ulaşmayı başardı. Derhal evine dönmek ve güvende olmak istiyordu.


Şansına kapı kilitli değildi. Dışarı çıktığında her şey biraz daha yoluna girer diye düşünse de ne titremesi ne sesler zihninden uzaklaşmıyor, aksine kafasının içinde yankılanmaya devam ediyordu. Fark edilmemek için sokak kapısını aralık bıraktı ve merdivenlere yöneldi. Bastığı yer sanki ayağının altında dalgalanıyor, dengesini bozuyordu. Yuvarlanmamak için duvara yaslandı ve yavaşça inmeye başladı.


Alt kata ulaştığında ışığın ilk klik sesiyle koridor aydınlandı ve sanki hava biraz daha temizlendi, nefes aldığını hissetti. Ancak zihni fazlasıyla bulanıktı, kafasındaki uğultunun dua seslerinden mi yoksa kulak çınlamasından mı olduğuna bir türlü karar veremiyordu. Durmadan inmeye devam etti, kendi dairesinin bulunduğu kata vardığında karşı dairenin kapısının aralık olduğunu fark etti. Artık her şey ona tehlikeli ve korkunç geliyordu. Bu boş daire ev sahibine aitti ve pekâlâ şeytani planlarının parçası olabilirdi.


Artık elinde yeteli kanıt vardı. Polisi arayacak ve bu durumdan kurtulacaktı. Elleri öylesine titriyordu ki anahtarı deliğe bir süre sokamadı. İçeri girer girmez kapıyı arkasından örttü ve tam kilitleyecekken banyo penceresi aklına düştü. Evinin içi bile güvenli değilken kapıyı kilitleyemezdi. Ya kaçması gerekirse ne yapacaktı? Sessizce evin karanlık salonuna ve sokak ışıklarının aydınlattığı duvarına baktı. Temkinli adımlarla koridora yaklaştı ve banyoya yöneldi. Büyük bir cesaretle ışığı yaktı ve pencereyi kontrol etti. Neyse ki kapalıydı.


Hızlıca odasına döndü ve kapıyı kilitleyip polisi aradı. Birkaç arama sonrasında yetkili birine ulaşmayı başardı ve başından geçenleri, bulduğu kanıtları anlattı. Polis memuru deli olduğunu düşünmesin diye absürt detayları paylaşmadı. Neyse ki bu arama ardından fazla beklemesine gerek kalmadan kapı çaldı. İki polis memuru hızlıca kendisine olay yerini göstermesi için Ali’yi yönlendirdi ve birlikte asansöre bindiler. Ali asansörleri pislik ve mikrop yuvası olarak görüyordu, bu nedenle bu eve taşındığından beri ilk kez kullanıyordu. Gıcırdayan eski asansör onları yukarı taşırken Ali içini saran ve gittikçe yükselen korkuyu duyumsadı. Kafasındaki uğultu hala devam ediyor ve sanki iki kadın durmadan kulağının dibinde dua ediyormuş gibi geliyordu. Polis memuru ona ne zaman taşındığına ve ne işle uğraştığına ilişkin sorular soruyor ancak sesi Ali’ye çok uzaklardan geliyordu. Yanıt verirken kendi sesini bile zar zor ayırt edebilmişti.


Kata vardıklarında polis memurlarından biri silahını çıkardı ve temkinli bir şekilde önden indi. Hızlıca fenerlerini yakarak koridoru incelediler. Ali ağır adımlarla dışarı çıkarken yeniden bu pislik yuvasına dönmenin verdiği bir panik atak yaşıyordu. Polislere evi gösterdi. Fakat enerjisi tükenme noktasına gelmişti, sanki vücudunu soğuk bir sis dalgası kaplamış ve ruhunu emiyor gibiydi. Polisler öncelikle kapıyı çaldılar, belli ki Ali gittikten sonra, ardından açık bıraktığı sokak kapısını fark etmiş ve kapamışlardı. Onlar beklerken Ali olduğu yerde sallandı, fenerlerin ışığı kayboldu ve her şey aniden karanlık bir sessizliğe gömüldü.


Gözlerini açacak gücü kendinde bulduğunda karanlıkta olduğunu fark etti ancak evin pis kokusunu duyumsadı. Zifiri karanlıktaydı ve hareket edemiyordu. Hani polis memurları neredeydi? Ne olmuştu?


Zihnindeki bulutlar dağılırken çenesinde keskin bir acı hissetti. Elleri arkasında bağlıydı. Dokusu ve kalınlığından bağlı olduğu cismin bir kalas olduğunu anladı. Her şeyi fark ettiği bu kısa sürede buz gibi gerçekle yüzleşti, kafasında bir kâbus yaratmıştı. Korkudan ve soğuktan titrerken bu odaya ilk adım attığı an, kapının önündeki diş ve kanlar içindeki adam aklına geldi. Nasıl olabilirdi?


Etrafını göremese de durmadan gözlerini açıp kapıyor ve çılgına dönmüş bir halde kendine bir kurtuluş arıyordu. Bağırmak istese de oynatamadığı çenesi yüzünden ancak uğultuyla hırıltı arası bir ses çıkarabiliyordu. En son nerede olduğunu ve ne yaptığını hatırlamaya çalıştı. Hangisi gerçek hangisi rüyaydı ayırt ederse belki anlayabilirdi.


Asya ona bir tencere çorba getirmişti. Ardından midesi kötü olduğu ve halsiz hissettiği için koltuğa uzanmış ve sonrasında uyandığında ev sahibini ziyaret etmeye karar vermişti. Parça parça kafasındaki yapboz tamamlanıyordu. Asya ne zaman kendisine yiyecek bir şey getirse yaşadığı hastalıklı hali düşündü. Önce kurabiyeler, sonra çorba... Nasıl olmuştu da bir yabancıya güvenmiş ve ne getirdiyse koşulsuz kabul etmişti? Her şey yalnızlıktandı, zaaflarındandı…


Bir süre sonra yaklaşan ayak seslerini, yerde sürüne sürüne ilerleyen ağır adımları duydu… Kalbi deli gibi çarparken bunun bir kâbus olmadığını hissetti.


Odanın kapısı yavaşça açıldı ve elindeki mumun cılız ışığı arkasında Asya belirdi. Eski halinden eser yoktu, o küçük tatlı yüzü ve ipeksi saçları yerine griye çalan derisi, çirkin ve ıslak ağzı, süpürgeye dönmüş, dağılmış saçları, yırtılmış ve yıpranmış elbisesiyle bambaşka biri ona bakıyordu. Tam bu sırada arkasında ev sahibi belirdi. Yaşlı kadın hala kafasında yankılanan o lanetli duayı tekrar ediyor, her kelime Ali’nin beynine bir çekiç saplanıyor ve sanki zehrini akıtıyordu.


Bir süre sonra Asya’nın ani bir kasılmayla iki büklüm oluşunu ve ardından vücudunun kırılan ve değişen formunu izlerken şaşkınlıktan dona kaldı. Kırılan kemiklerinin sesini duyabiliyordu, her çatırtıda kolları ve bacakları uzuyor, doğaüstü bir güç ona şekil veriyor, omurgası sırtında kavisli bir kambura dönüşüyordu. Gözlerinin önünde devleşmesini, soluk tenli ve karanlık bir yaratığa dönüşmesini izledi. Gözleri simsiyahtı, bu karanlığın derinliklerinden tehlikenin gelişini görebiliyordu. Aynı avını izleyen vahşi bir hayvan gibi gözlerini ona kilitlemişti.

Sonunda yaşlı kadın duayı kesti. Ali sona yaklaştığını hissedebiliyordu. Asya onu çok başarılı bir oyunla kandırmış, zehirlemiş ve kapana kıstırmıştı.


Yaratık yavaşça Ali’ye yöneldi, ince uzun kollarının bittiği yerde genişleyen pençelerini, sanki kangren geçirmiş gibi kararmış parmaklarının ucundaki keskin tırnakları görebiliyordu. Sonunda hırıltılı nefesi yüzüne çarptığında bir anda göğsünde derin bir acı duydu. Bu vuruş ardından Ali, karanlık ve sessizliğe gömüldü. Sonsuz ve derin bir uyku tüm benliğini kapladı. Bir süre her şey dondu kaldı, ta ki uzaklardan bir çağrı onu geri çekmeye başlayana kadar. Zihninde ve benliğinde yankılanan bir çağrı onu uyandırana kadar. Bilinci yerine gelirken önce göğsünün yandığını, ardından ciğerlerinin ve karnının kızgın bir demirle dağlanır gibi acıdığını hissetti. Kısa bir süre sonra da acısı dindi ve odayı sessizlik kapladı. Gözlerini açtı ve hayvansı bir güdüyle odayı taradı, kokuların keskinleştiğini ve netleştiğini sezdi.


Elleri çözülmüştü ve tamamen özgür olduğunu fark etti. Sanki yıllardır yemek yememiş gibi açlıktan karın boşluğunda bir kramp hissetti, taze et yemeye aç bir hayvan gibiydi. Odanın kapısını açtı ve yiyecek bir şeyler bulmak için dışarı çıktı. Koridor tanıdıktı, belki çok geçmiş anılarından bir yansıma, bir hatıra… Ancak neredeyse hiçbir şey hatırlamıyordu.


İlerledi ve koridorun sonuna gelince bir aynayla karşılaştı. Sanki özellikle oraya yerleştirilmişti. Yaklaştıkça yansıması belirginleşmeye, soluk ışığın altında görüntüsü ortaya çıkmaya başladı. Soluk gri derisi, deforme olmuş vücudu, uzun ince kolları ve dev pençelerini gördü. Sadece bu görüntüyü gördüğü ve şaşkınlık yaşadığı o kısacık sürede bir anlık geçmişe döndü. Evine yeni çıktığı ve mutlu olduğu bir an… Sonra her şey kayboldu ve karanlık onu yuttu. Zihni kapandı. Artık tanıdığı tek varlık, aynadan kendine bakan bir çift karanlık gözdü.

Son Yazılar

Hepsini Gör

Kara Delik

Ekinoks

bottom of page