top of page
  • Yazarın fotoğrafıDoga Tiryaki

Piri Reis’in Mektubu


Sevgili torunum,


Biliyorsun yıllar evvel amcam Kemal Reis’i trajik bir şekilde kaybettim. Onunla birlikte çıktığım her sefer, her keşif ve her savaş her zaman beni onurlandırdı.

Bu mektubu sana yazıyorum evladım, çünkü bunu okuduğunda neden uzaklaştığımı ve neden sana güvendiğimi de anlayacaksın.


Kemal Reis’le birlikte Osmanlı Donanması’nı yönetiyorduk, girdiğimiz savaşta düşman gemilerinden bazılarının okyanusa doğru yelken açtığını ve kaçtığını gördük. O zamanlar 46 yaşındaydım, benim en büyük hedefim Osmanlı Donanması’na hükmetmekti, amcamın en büyük hedefi ise dünyaya ve zamana hükmetmek. Zamanının ötesinde bir adamdı, hiç duymadığım dilleri konuşurdu, insanları çok iyi tanırdı ve bana çok fazla şey öğretmiştir. Bu nedenle kararlarına her zaman saygı duymuşumdur.


Her neyse, arkalarından yelken açmaya karar verdik ve dünyanın en büyük okyanusunu tek bir şey uğruna, “merak” sebebiyle aşarak kaçtıkları yönde yeni bir kıta keşfettik. Bu toprak parçasını Vilayet-i Antilia olarak adlandırmıştık. Fakat esas ilgimizi çeken bu kıtanın el değmemiş, balta girmemiş ormanları oldu. Keşfetmek üzere demirledik ve sıcak, nem ve gölgelerle dolu ağaçların arasına daldık. Bir süre sonra bölgenin yerlileri bizi yakaladılar.


İnanması güç ancak Kemal Reis niyetini bu koyu tenli, çıplak insanlara anlatmayı başardı. Böylece onları gemimize götürdük ve yemeklerimizden ikram ettik. Dünya çok ilginç bir yer evladım. Bu ilkel insanlar onlara sunduğumuz iki avuç yiyecek karşılığında bizlere ganimetlerinden armağan ettiler. Altın onlar için taştan farksız ve değersiz bir metaldi. Ancak altınlar bir yana elips şeklinde, katman katman dizilmiş bronz levhalardan ve dişli halkalardan oluşan bir obje dikkatimizi çekti. Bu objeyle birlikte topraklarımıza geri yolculuğa çıktık.


Onu temizlemek üzere suyla temas ettirdiğimizde içindeki dişliler dönmeye başladı. Böylece onu bir kova suya koymaya karar verdik. Amcam onu kovaya bıraktığı anda yok oldu. Yürüyüp gitmedi, dışarı çıkmadı veya saklanmadı, evet yok oldu! Yıllardır ilk kez onun nasıl aramızdan ayrıldığını dile getiriyorum.

Günlerce onu bekledik. Okyanus işimizi hiç kolaylaştırmıyordu. Mürettebata yalan söylemem gerekti ve onun yerlilerden kaptığı bir mikrop yüzünden ağır hasta olduğunu duyurdum. Böylece ben hariç kimse kamarasına girmedi.


Ne yazık ki 2 hafta ardından artık dönmeyeceğine inanmıştım. Obje hala kovanın içindeydi, ona dokunmaya karar verdiğimde aldığım riski biliyordum. Böylece kendime bir acil durum çantası yaparak hazırlandım ve objeyi almak üzere kovaya elimi uzattım.


Gözlerimi açtığımda kendimi bir gölün yanında, tropikal ağaçlarla kaplı bir yerde buldum. Sıcaktı ve bu objeyi bulduğumuz yere fazlasıyla benziyordu. Bu tanrısal güce sahip obje mucizeler yaratıyordu. Onu elimden bırakmadığım için benimle birlikte seyahat etmişti. Yani amcam burada pekala objeyi arıyor olabilirdi.


Herhangi bir yerden su bulduğum müddetçe objeyi yeniden çalıştırabilirdim. Yaklaşık 2 gün çantamdaki su ve yemekle idare ederek yürüdüm. Pek çok göl ve daha evvel rastlanmamış gelişkin hayvanla karşılaştım. Fakat esasen şans eseri denize varmayı başardığımda nerede olduğumu anladım. Burası bildiğimiz Sahra Çölü’ydü. Fakat benim bulunduğum zaman dilimi başkaydı. Kumların yerinde balta girmemiş bir orman uzanıyordu. Günler sonra artık umudumu yitirdiğimde geri dönme kararı aldım. Makinenin beni geri götürebileceğine inanmak istiyordum ve neyse ki bu inancımı boş çıkmadı. Makinenin zihnimle bir bağlantısı olduğunu tahmin ediyorum. Aklından geçirdiğin veya kafanda canlandırabildiğin her yere erişebiliyordu. Bu odaklandığın bir zaman dilimi de veya yer de olabilir.

Şimdi sana aslında çizdiğim haritanın gerçek sırrını veriyorum. Bu obje sayesinde dünyayı yeniden keşfettim. Şuan buzlarla kaplı olan bir kıtanın binlerce yıl önce yemyeşil olan topraklarını gördüm, Vilayet-i Antilia’yı başka bir zaman diliminde ziyaret ettim, Avrupa’nın bakir topraklarında ilk kez ben dolaştım ve Osmanlı Hükümeti’nin orta bölgesinde yaşayan ruhani insanlarla tanıştım. Hepsini anlatmam imkansız olacaktır.


Ne var ki gelecekten söz edemem. Ben onu yorumlayamıyorum bile. Belki kendi gözlerinle görmelisin. Ayak bastığım yerde toprak kalmamıştı, uzun ve parlak yapılarla tıklım tıkış doluydu, her yerde gezen ve yere temas etmeyen makineler ve acayip kılıklı insanlar vardı. Onu da haritaya işleseydim kimsenin bu eserden bir şey algılayabileceğini pek zannetmem.



Bugün Mısır’a yola çıkacağım ve içinde bulunduğum durum pek aydınlık değil. Kim ateşin yanında kavrulmadan durabilirmiş ki? İşte padişahın emrinde çalışmak ve bir donanma yönetmek de böyle bir şeydir. Sen sen ol, güç kazanmayı özgürlükle karıştırma. Güç, sorumluluk ve dayatmaları beraberinde getirir.


Şimdi sana bu objeyi ve haritamı emanet ederken de aslında önemli bir güç bahşediyorum. Onu korumalı, kimsenin himayesine vermemeli ve kötüye kullanmamalısın. Ne var ki bu yine de senin kararın, benim bu dünyada sürem tükendi.


Obje de harita da Gelibolu’daki evimde 30° civarında. Dualarım seninle şansın bol olsun!


Allah’a emanet ol…

Ahmed Muhiddin Pîrî


Son Yazılar

Hepsini Gör

Kara Delik

Ev Sahibi

bottom of page