top of page
  • Yazarın fotoğrafıDoga Tiryaki

Çin Hanedanının Tabak Muhafızları

Güncelleme tarihi: 27 Eki 2023


15. yüzyılda, Çin Seladon seramikleri zarif zanaatları ve nadide eserler olmalarıyla ünlü, çok değerli parçalardı. Seladon, Song Hanedanı'na kadar uzanan zengin bir tarihine sahipti. Bu eserler sık sık resmi törenlerde ve diplomatik anlaşmalarda kullanılırdı. Çoğu ticarette de yüksek değerlere sahipti ve Güneydoğu Asya ve Orta Doğu dahil olmak üzere dünyanın çeşitli bölgelerine ihraç ediliyordu. Bugün, Seladon seramikleri sanat ve antika dünyasının en değerli ve koleksiyon yapılabilir öğelerinden biri olarak kabul ediliyor, birçok parça dünya genelinde müzelerde ve özel koleksiyonlarda sergileniyor.


Bir zamanlar, geçimini asker olarak sağlayan bir adam vardı. Ancak 2. Dünya Savaşı patlak verince kendisini çarpışmanın ortasında buldu. Ortalık gittikçe kızışıyordu, maalesef çaresiz kalan asker ailesini trajik bir şekilde savaşta kaybetti. Bir süre sonra da açlık ve tükenmişlik sınırına geldi, hayatta kalabilmenin tek yolunu başka bir ülkeye kaçmakta buldu.


Kaçışı sırasında, kendisi gibi kaçak askerlerden oluşan bir grupla karşılaştı. Onların saflarına katılırsa yakındaki bir şehre ulaşmak için daha fazla şansının olacağını düşündü. Şaşırtıcı bir şekilde kısa bir süre içinde terk edilmiş bir tren istasyonuna rastladılar ve orada gecelemeye karar verdiler.


Sessizliğin içinde gün, güneşin ilk ışıklarıyla aydınlandığında, tüm askerler derin bir uykudaydı. Hepsi de savaştan uzak ve huzurlu bir uyku uyumanın derin özlemi içindeydi. Ancak bizim asker bir gürültü yüzünden irkilerek uyandı. Karşısında, yüksek rütbeli general kılığında duran bir adam ve tam arkasında da silahlı küçük bir ordu gördü. Beraberinde bir tank ve büyük bir kamyon getirmişti. Asker, bu karşılaşmada hayatta kalma şanslarının pek olmadığını anladı.



Ancak generalin niyeti düşündüğü gibi değildi. Uyudukları tren istasyonu, önemli bir kişinin özel mülkiyetinde bulunuyordu ve askerler vagonların sahibinin mülküne yerleşmişlerdi. General, kesin ve emreden bir tavırla vagonlara yerleştirmesi gereken çok gizli ve önemli paketlerinin bulunduğunu, eğer bu paketleri teslim alacak kişi gelene kadar onları korumayı kabul ederlerse, her birine yüksek meblağda para teklif ettiğini belirtti. Biraz tehditkar bir tavırla da ekledi. “Savaş çok ağır kayıplara neden oluyor. Bir tane bile eğitimli askeri cepheye götürebilirsem kardır. Onları burada nöbete bırakarak harcamak yerine sizlere teklif ediyorum. Kaçak askerler olarak en azından bu kadarını yapabilirsiniz değil mi?” Teklif ettiği meblağ, savaşın sonuna kadar yaşamlarını güvence alacak bir fırsat gibi görünüyordu.


Tabii ki hepsi, teklifi beklemeden kabul etti. Ancak generalin vaat ettiği para yanında değildi, teslimat görevlisi malları almaya geldiğinde getirecekti ve o da 2 – 3 güne gelecekti. Savaş zamanı kim kime güvenebilirdi ki? Yine de otoritesi ve tehditkar haliyle general, yeterince ikna ediciydi, bu yüzden anlaşmayı kabul etmekten başka seçenekleri yoktu. Vagonların içine suntadan tam 320 kasa yerleştirdiler ve hiç oyalanmadan hızla orayı terk ettiler.


Bir gün boyunca askerler nöbetleşe bekleyerek kasalara göz kulak oldu. İkinci günde, grup içerisinde söylenmeler ve merak başladı. Gelecek kişi tarafından ciddi bir para ile ödüllendirilecek olan bu gizli eşyalar neydi? Üçüncü günde, zaten savaştan yeni çıkmış olan bizim asker yorgun düşmüş ve sabrını yitirmeye başlamıştı. Daha fazla merakını bastıramayınca da korumakla görevlendirildiği kasalardan birini açmaya karar verdi. Kasayı açınca şaşkınlıkla, kaba bir taşı andıran kalın ve yeşil tabaklar buldu. Aslında teklif edilen paraya bakılırsa bu tabakların değerini anlamak çok da zor değildi. O gece asker, açlıktan ve susuzluktan sabrının sonuna geldiğini anladı ve tabakların 10 tanesini çalarak kaçtı.


------------------------------------------------------------------------------------------------------


Chen Prensesi Zhao (1042-1101), aynı zamanda Chen Miaoxi olarak da bilinir ve Song Hanedanı İmparator Renzong'un kızıdır. Olağanüstü zekası ve edebi yetenekleriyle tanınmıştır. Kapsamlı bir eğitim almış ve şiir, hat sanatı gibi çeşitli konularda değerli eserler vermiştir. En büyük ilgi alanlarından biri ise Seladon seramiğidir. Özellikle yeşim taşına benzer yeşil renkli, çiçekler, ejderhalar ve cennet kuşları gibi güzel motiflerle bezeli bu eserlere fazlasıyla kıymet vermiştir. Seramikler, babası tarafından imparatorluk fırınlarında özel olarak üretilmiştir.

Song Hanedanı'nın son çöküşü, 1279'da Yamen Muharebesi'nde gerçekleşmiş ve Song donanması, Moğol önderliğindeki Yuan güçleri tarafından mağlup edildiğinde, Chen Prensesi Zhao'nun benzersiz Seladon koleksiyonu esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolmuştur. Bazı tarihçiler, imparatorluğun gizli odalarına erişmeyi başarmış soylu ve zengin bir hırsızdan bahseder. Ancak tarihi kayıtlarda böyle bir olayı doğrulayacak herhangi bir kayda rastlanmamıştır.

------------------------------------------------------------------------------------------------------



Asker nihayet şehre ulaştığında, savaştan harap olmuş sokakları bomboş ve binaları yıkılmış buldu. İnsanlar kötü koşullarda yaşıyorlardı, ancak şehrin sonuna kadar gidince, hala sağlam binaları olan ve insanların temiz kıyafetler giydiği, korunmuş bir alana rastladı. Sokaktaki en hareketli ve lüks yer, bir restorandı. Asker, bu restoranda durmaya ve ağzına layık bir yemek yemeye karar verdi.


Restoran sahibi huysuz bir ihtiyardı. Üstü yırtık, yüzü kirlenmiş ve pespaye asker içeri girince gözlerini hemen ona dikti. Ancak asker tedarikli gelmişti. Sahip olduğu tabaklardan biri karşılığında birkaç gün boyunca restoranında yemek ve kalacak yer istediğini belirtti. Tabağı inceleyen ihtiyar bu teklifi kabul etti ve böylece asker, hem uyumak için güvenli bir yer hem de üç gün boyunca ağzına layık yemekler yemeyi garantiledi.


Restoranın cingöz sahibi tabağın değerini hemen fark etti ve askerin daha fazlasına sahip olabileceğinden şüphelenmeye başladı. Üç gün sonra, askere kredisinin bittiğini bildirdi. Bunun üzerine asker, tabakların tamamını tüketene kadar konforlu bir yaşam sürdü. Restoran sahibi tabakları yemek servisi için kullanmıyordu, bunun yerine onları cam bir büfede sergiliyordu.


Yıllar sonra bir gün, ünlü bir koleksiyoncu tesadüfen restoranda yemek yemeye geldi ve büfeyi görünce hemen restoran sahibini çağırdı. Eğer yemeğini bu tabaklardan birinde servis ederse kendisine daha fazla ücret ödeyebileceğini söyledi. Yemek geldiğinde, tabaktan öylesine büyülendi ki kaşığına bile el süremedi. Bu parça, 15. yüzyıla ait Çin Seladon seramiğinin, son derece değerli bir takımının parçasıydı.



Aynı akşam, koleksiyoncu niyetini gizleyerek restorana geri döndü ve restoran sahibiyle sohbete başladı. Bu tabakları uzun zamandır aradığını ve bu parçaların annesinin takımının devamı olduğunu söyledi. Savaş sırasında bazılarının çalındığını ve onları bu restoranda bulduğu için kendini son derece şanslı hissettiğini belirtti. İhtiyar adam yıllardır sakladığı bu eserlerin değerini ve bir gün onların karlı bir yatırıma dönüşeceğini biliyordu. Sevinerek tabaklar için çoktandır kafasında belirlediği fiyatı koleksiyoncuya söyledi. Teklifi duyan koleksiyoncu bu cahil adamın sunduğu fiyatın gülünçlüğünü belli etmemeye özen göstererek onunla küçük bir pazarlık yaptı ve onları sadece 50 dolar karşılığında satın aldı.


Yıllar sonra bir gün, yeşil renkli tabakları arayan genç bir adam koleksiyoncunun kapısı çalındı. Kendisini restoran sahibin torunu olarak tanıttı ve tabakları ucuza satan koleksiyoncudan kalan parayı talep etmek üzere geldiğini söyledi. Koleksiyoncu belli etmese de yaşlı adamı ve onun restoranını hemen hatırladı ve ciddiyetini anlamak üzere genç adamı evinde bir içkiye davet etti. Genç adam etrafını incelerken mobilyasıyla, kütüphanesiyle ve sergilendiği belli objelerle ne kadar zengin ve entelektüel birinin evinde olduğunu anlıyordu. Koleksiyoncuya tabaklar hakkında gazetede bir haber gördüğünü ve kendisine bu sayede ulaştığını söyledi.



Koleksiyoncu bu günün geleceğini çok iyi biliyordu, bu nedenle genç adamı öncelikle biraz pazarlığa tabi tuttu. Sonra da biraz hikayesini sorguladı. Emin olunca yardımcısını çağırarak kulağına bir şeyler fısıldadı ve gözlerini genç adamdan ayırmadan sakince içkisini yudumlamaya başladı. Genç adam sessizce beklerken gerginlikten bacağını sallıyor ve bir yandan da elindeki bardakla oynuyordu. Zehir gibi içkiden ayıp olmasın diye bir yudum alabilmişti, zaten bu denli kıymetli ve yoğun kokan içkilere de pek alışkın değildi.


Yardımcısı elinde büyük deri bir çanta ile geri geldi. Koleksiyoncu gözlerini genç adamdan ayırmadan küçük bir parmak hareketiyle yardımcısını geri gönderdi ve yine gözleriyle, genç adama çantayı işaret etti. Genç adam böyle insanlarla vakit geçirmeye alışkın olmayan bir banliyö çocuğuydu. Bu nedenle gergin bir şekilde sehpa büyüklüğündeki çantayı yerden alıp yan gözle adama bakarken fermuarını açtı. Açtığı gibi de kapadı. Çantanın içindeki paraları görünce şaşkınlıktan gözlerine inanamamıştı.


Koleksiyoncu ayağa kalkarak bir elini genç adamın sırtına koydu. “Bugünün geleceğini bilecek kadar hayat deneyimine sahibim. Yine de kimsenin hakkını yiyemem. Aslında tabaklara paha biçmeye gelecek birini beklemiyordum. Ancak o günkü değerlerini biliyorum.” Genç adam o zaman koleksiyoncuya kuşkuyla bakarak. “Gerçekten mi?” diye sordu. Koleksiyoncu da gülümseyerek yanıt verdi “Elbette! Eğer bir gün bu parçaların gerçek değerini anlayabilirsen o zaman yeniden görüşebiliriz. Fakat bu para torunlarına bile yetecektir. Bu nedenle yeniden görüşeceğimizi pek zannetmiyorum.” diyerek genç adama kapıya kadar eşlik etti ve koleksiyoncu genç adamı bir daha görmedi.





Son Yazılar

Hepsini Gör

Kara Delik

Ev Sahibi

bottom of page